SENİ SOYTARI SENİ
Bu millet ne çektiyse soytarılardan çekti,
Eskiden kralların soytarıları olurmuş ve soytarıların sadece bir işi olurmuş o da haşmetli Kralı güldürmek eğlendirmek. İşini iyi yapan soytarılar yaptıkları şaklabanlıklarla Kralı o kadar çok güldürürmüş ki, dışarıda feryat figan ağlayan, acılar içinde, yokluklar içinde, savaşlar içinde kıvranan, perişan olan halkından haberi bile olmazmış.
Tabi ki bu durum, krala yakın olan ve kendilerine aristokrat diyen, belli bir kesime yarıyormuş. “Bu nasıl bir Kral” diyecek olursanız eğer, Hani şu “ekmek yoksa pasta yesinler” diyen salak prenses vardır ya, işte o prensesin babası olan Kral bu.
Velhasıl eskiden güç, kral ve kralın tayin ettiği vezirler ve valiler de olurmuş,
Şimdi nerden çıktı bu kral soytarı falan diyecek olursanız, hemen sadete geleyim. Eski zamanlarda yaşayan şehir krallarının yerini şimdi şehir belediye başkanları aldı. Haliyle soytarıların yerini de alması gerekenler yerlerini aldılar. Biz onlara Soytarı yerine KEMİKÇİ diyoruz artık.
Bu başkanlar da bazen kendilerini Kral gördükleri için, Haliyle “soytarısız olmaz bu işler” deyip kendilerine sürü ile soytarı, Namı diğer Kemikçi topluyorlar.
Bu soytarılar neler yapar biraz bakalım.
Sürekli takım elbiseleriyle dolaşırlar, kimse gerçekte ne iş yaptıklarını bilmez…
Halk başkanla görüşmek isterse eğer hemen bir bahane ile önünü keserler, torpil kâğıtları, ellerinden eksik olmaz, Ona iş, buna kadro, şuna ihale, buna terfi, ötekine sürgün, derken Adeta karınca gibi çalışırlar. Halktan habersiz Başkan Efendi ise, “ne yapıyor bizim millet” diye sorduğunda, “ooo sayın başkanım halk
bolluk içinde sağlığınıza duacıdır, Allah başımızdan eksik etmesin diyorlar” diye, basarlar yalanı. Tabi Başkanın canına minnet, ona göre “en iyi halk, açlıktan geberse, gıkı çıkmayan halktır.”
Bu düzen değişir mi bilmem ama benim bildiğim bir şey var ki, oda “Yukarıya çıktıkları yolu, inerken de kullanacaklar”.
Bu sözümüz de küpe olsun kulaklara, hazır seçimler de yaklaşıyorken. Hele Hele aday olan herkese inceden gönderme olsun.
Ya oy veren vermeyen, herkesi eşit vatandaş olarak görecek, adaletsizliğe karşı dik durup, milletinin derdini sorununu çözmekten gocunmayacaksınız, yada bu halk sizi kulağınızdan tuttuğu gibi geldiğiniz yere göndermeyi iyi bilir.
Halkı “bizden” ve “diğerleri” diye bölemeyecek, falancanın yakını, filancanın tanıdığı, Bizim örgütten, karşı partiden, teşkilattan, cemaatten diye ayrıştıramayacaksınız.
Ya göründüğünüz gibi olacaksınız, yada olduğunuz gibi görüneceksiniz. Ve bunu adalet
için, Hak için, halk için yapacaksınız. Yoksa bileceksiniz ki arkanızda duran kaşları çatık, hizmet isteyen, ensenizi patlatmaya hazır tokatlarıyla, bir millet beklemektedir.
Artık yeter. Bu milletin, ne basiretsiz siyasilere nede onların sevimsiz kemikçilerine tahammülü yok.
Halkın derdi, şu gitsin bu gelsin değil, Bu milletin derdi, kendisini ve kentini
yönetmesi için oy vereceği şahsiyetin, kendi çocuğuna gösterdiği hassasiyeti, tüm memleketinin çocuğuna da göstermesidir. Makamındaki rahat koltukları işgal etmek yerine, halkının piresi için yorganları yakacak kadar yürekli olanların gelmesidir.
Partinizin politikası Partinizi bağlar. Garibana karşı kör, ağlayana karşı sağır, zengine karşı cömert olmayın artık.
Her siyasetçi, kendisini halkından alıkoyan ve iletişimini engelleyen bürokratlardan, danışmanlardan kurtulması ve halkına gerçek anlamda ulaşması gerekir.
Vazgeçin soytarı seviciliğinden. Bu millet kimleri alaşağı etmedi ki, sizi de etmesin. kendisini Devletin de miletin de üstünde görenleri tarih bile yazmaya tenezzül etmez. Bu memlekette çöpçü, çöp toplarken çöpün çeşidine bakmadan topluyorsa, berber tıraş ederken adam seçmiyorsa, imam namaz kıldırırken cemaat seçmiyorsa, siyasetçi de hizmet ederken, kişi, aile, aşiret, zihniyet, fikir, ideoloji ve Cemaat seçmemelidir.
Son olarak şunu söylemek isterim ki, Onuru ve şerefiyle Memlekete ve Milete hizmet etmiş, etmekte olan ve edecek olan Tüm değerli siyasetçileri tenzih ediyorum.
Sözlerimizin gitmesi gereken yere gittiğini ümit ediyorum. Vesselam…