ARİSTO HAKLI MI?
“Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar, yetişkinlere karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar…”
İletişimin olmazsa olmazlarından biri karşınızdaki olduğu gibi kabul etmektir.
Ne yazık ki öncelikle ailede, okul, sosyal ve iş hayatımızda bizim dışımızdakileri kendimiz gibi görmekte, onlarla aynı yapıda olduğumuzu düşünerek ve aynı davranışı bekliyoruz. Bunu karşı tarafta göremeyince ise çatışma ve iletişimsizlik kaçınılmaz oluyor.
Yaşanılan bu çatışmaların nedenlerinden birisi kişileri dinlememek, anlamamak ve kişilerin yetiştiği dönemleri iyi bilmekten kaynaklanıyor.
Oysaki dönemleri (kuşakları) incelediğinizde kuşak kavramı için bilim insanları şu tanımlamayı yapıyor. Belli tarih aralığında doğmuş politik, ekonomik, sosyolojik vb. olaylardan etkilenmiş, koşullar gereği benzer sorumlulukları yüklenmiş oldukları için ortak değer, inanç, beklenti ve davranışlara sahip gruplar olarak açıklanıyor.
Ancak insanın sosyal bir varlık olduğunu düşündüğünüzde, bizim içi çevre , içinde olunan topluluğun düşünceleri, hissettikleri ve o topluluktaki deneyimler de kuşakların sınıflandırılmasını sağlamaktadır.
Dolayısıyla her kuşağın hayata bakışı, algılama biçimi, hayattan beklentileri, iletişim tarzları, çalışma şekilleri, alışkanlıkları dışında davranış biçimlerini gösteren kendine özgü özellikleri bulunmaktadır. Her kuşağın kendine has özellikleri, değer yargıları ve tutumları, güçlü ve zayıf yönleri ile geliştirilmesi gereken yönleri vardır. Akademik araştırmaları incelediğimizde kuşakları doğum yıllara göre tanımlarsak 1927-1945 arası “Sessiz Kuşak”, 1946-1965 arasına “Bebek Patlaması Kuşağı”, 1966-1980 arasına “X Kuşağı”, 1981-1999 arasına “Y Kuşağı” ve 2000-2020 arasında doğanlara ise “Z Kuşağı” denilmekte.
1927-1945 yılları arasında doğan Sessiz Kuşağa ait kişilerin yüzde 90’ı iş gücü piyasasından yavaş yavaş çekildi ve emekli oldu. Endüstri 4.0 ile birlikte çalışan kalmayacaktır. Bu kuşağın kültürel öğeleri içinde geniş aileler, yerel sosyal gruplar ve yoğun komşuluk ilişkileri yer almaktaydı. Hale çevremizde çok güzel bir şekilde de yaşamlarını sürdürmekteler.
1946-1965 yılları “Bebek Patlama Kuşağı”. İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra doğan kuşak olarak da isimlendirilmiştir. Dünyada insan hakları hareketlerinin, radyodan haberlerin tiyatroların çokça dinlendiği, ihtilallerin siyaset sancılarının yaşandığı yıllar. Teknolojinin kimine yakın kimine göre ise uzak olduğu kuşak. Yetki, işkolik ve bencillik gibi bazı olumsuz özelliklere sahip olduğu ifade edilmekle birlikte şu anda Türkiye nüfusunun %18’lik kısmını oluşturmaktadır.
“X Kuşağı” Türkiye’nin ara kuşağıdır. Söz konusu yıllarda dünyada önemli değişim ve dönüşümler yaşanmaya başlamıştır. Bu dönemde yaşam şartlarında görülen olumlu gelişmeler, bireylerin davranışları üzerinde de etki yaratmış, bireylerin parasal konular dışında, sosyal yaşamla ilgili unsurlara önem vermelerini beraberinde getirmiştir.
Toplumsal sorunlara karşı duyarlı ve çözüme konusunda katkı veren iş motivasyonları yüksek otoriteye saygılıdırlar. Paraya fazla odaklanmış bu kuşakta bireycilik ve rekabetçilik biraz daha önem kazanmıştır. Bu kuşak halen Türkiye nüfusunun % 23’ünü kapsıyor.
Y Kuşağı, Türkiye’de 1980 sonrası doğanlar olarak ifade edilen Y kuşağı, cep telefonu teknolojilerinin içine doğan, teknoloji dostu, bireysel, rahat ve küreselleşen dünyanın çocuklarıdır. Yaşam şartlarında meydana gelen değişim ve dönüşümler, Y kuşağının diğer kuşaklardan farklı beklentilere, ümitlere ve tercihlere sahip olmalarını beraberinde getirmiştir. Mevcut çalışma alışkanlıklarının dışında davranış biçimleri gösteren bu kuşak bir yönüyle organizasyonlara farklı değerler katarken bir yandan da eleştirilen, kuşkuyla bakılan bir kuşaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılında işgücü piyasasının yüzde 60’ından fazlası Y kuşağından olacağı gözükmektedir.
Günümüzde Y kuşağının yaşama, gezme, eğlence, yeni şeyler keşfetme, başarı, alışveriş, ne istediğini bilme, yoğun çalışma, hayallerinin peşinden koşma, sorgulama ve sevdiklerine zaman ayırma unsurlarına önem verdikleri gözükmektedir.
Y Kuşağı için tecrübe ile mevkiinizin ne olduğu çok önemli değildir. Kendisine değer verildiğini hissettiği bir kurumda çalışmayı daha çok ücret alacağı bir işe tercih edebiliyorlar. Çalıştığı şirkette kişisel gelişimine yapılacak yatırımı ve gelişim fırsatlarını alacağı ücretten daha fazla önemsiyorlar. Y Kuşağı’nın işe dair en büyük kaygısı takdir edilmemek.
Y Kuşağının yöneticiden beklentileri kendisini geliştirmesi, yaratıcı ve yenilikçi fikirlere açık olması.
Son bahsedeceğim kuşak 2000-2021 yılları için tanımlanan Z Kuşağı. GSM tabanlı bir kuşak olacağı net. Teknolojiyi ileri derecede kullanan Z kuşağı, taşınabilen, hep yanlarında olan küçük aygıtları, cep telefonları ile yaşamlarını sürdürüyorlar.
Tam teknoloji çağı çocukları olan Z Kuşağına MOBİL YAKA denilebilir. İnsanlık tarihinin el, göz, kulak vb. motor becerileri senkronizasyonu en yüksek nesli. Bunları sosyal medyada verdikleri reaksiyonlardan çok net görebiliyorsunuz. Süreç den önce sonuç odaklılar. Çift ana dal diplomalı, uzman ve buluşçu olacakları kesin. Tatminsiz, kararsız ve doğuştan tüketiciler. Adalet ve barış iklimini önemsiyorlar.
Toplumların kültürlerin yaşamasına, süreklilik sağlamasına ve değişmesine aracılık eden süreçler vardır. Bunlar kültürleme, kültürleşme, kültürel yayılma, kültürlenme, kültür şoku, kültürel gecikme, kültürel özümseme, kültürel bütünleşme, zorla kültürleme ve kültürel değişme ve geleneklerdir. Zaman içerisinde ekonomik, politik ve teknolojik faktörlerden dolayı değişime uğramaktadır.
Çoğu zaman da kuşakların sahip olduğu farklı değer yargıları nedeniyle birbirleriyle iletişim kuramamayı ve birbirlerini anlayamamalarını gündeme getirmektedir.
Ancak gerçek şu ki sosyolojik katmalarda kurum/kuruluşlarda/şirketlerde sadece Y kuşağı çalışanlar yok, X kuşağı’nın dışında bugünden itibaren Z kuşağı da olacak. Yarın, değişebilecek şekilde uygulamalar yapmak, hatta ileride kişiye özel uygulamalar geliştirmek bile gerekebilecek. Yani bütün kurumu bir kuşağa yönelik olarak değişime tabi tutmak pek akıllıca olmayacak gibi gözükmekte. Yeni kuşakların bunu istediği ortada. Dünyadaki değişimi görmek önemli, eski kuşakları değişemez olarak nitelemek de çok doğru değil.
Bu da kuşak çatışmalarını başlatıyor ve kaosa dönüşüyor. Amaç ve aracı karıştırmamak gerekiyor.
Amaç: Çalışanlarla birlikte kurumun daha başarılı olmasını sağlamak. Araç: Kuşaklara kişilere özgü uygulamalar.
Çözüm için ise yöneticilerin her kuşağa farklı özellikleri, birbirlerine göre olumlu veya olumsuz taraflarının olduğunu bilerek yaklaşmak. Bu tüm çalışanların motivasyonunu olumlu etkileyecek ve verimliliklerini yükseltecektir. Yöneticilerin kuşak farklılıklarını tanıması, iletişim becerilerine önem vermesi ve işlerin yapılış süreçlerine tüm çalışanları dahil etmesi, kuşakların birbirleriyle çalışmanın yolunu öğrenmelerini sağlayacaktır. Her kuşağın işlerin yapılış süreçlerinde tercih ettiği yöntemlere izin verilmesi, kurumlarda uyumlu çalışmanın ve esnek davranışların geliştirilmesi, kuşak çeşitliliklerinin kuruma/kuruluşa daha faydalı, yaratıcı ve yenilikçi olmasıyla sonuçlanacaktır. Yeni kuşakları iyi yönetmek, onların önem verdiği; maaş, iş esnekliği ve sorumluluklar konusunda ciddi beklentilerini karşılamakla mümkün. İş yerlerinde STK’larda görev yapan her kuşağın farklı değer yargılarına sahip olduğu göz önünde bulundurulmalı, söz konusu farklılıkların KOÇLUK sistemleriyle etkili bir şekilde yönetilmesi sağlanmalıdır. Unutulmamalı “Ne kadar çok kuşak varsa o kadar zenginiz. Hepsine ihtiyacımız var.”
Yazının başındaki söz Aristotales’e ait ve M.Ö. 350 yılında söylenmiştir.
Felsefe tarihinde Sentezci yaklaşımın iki isminden biridir Aristo “Bilginin deneyimle başlayıp, akıl yoluyla geliştiğini ve temellendiğini öne sürmektedir.”
Sevgiyle paylaştım.