Çok Zenginiz, Çooook!
İktidarla muhalefet arasında zaman zaman alevlenen kayıkçı kavgası şekilli bir tartışma var:
-SGK’yı batırdılar!
-Hayır, SGK Kılıçdaroğlu zamanında batırıldı, biz kurtardık.
O batırdı, bu kurtardı falan filan, siyasetçi fantezilerine değil realiteye bakalım biz.
2015 yılı rakamlarına göre 78 milyon nüfuslu ülkemizde acil servislere başvuru rakamı 110 milyon imiş. Kabaca bir hesapla tüm nüfus en az 1.5 kere “acillik” olmuş.
Bu akıl dışı rakamların nedenleriyle ilgili envai çeşit anlama girişimi var. En revaçta olan görüş ise “acil servislerde ücret alınmıyor olması”.
Ne demek acil servislerde ücret alınmıyor olması? Yahu komik olmayın, bizim tüm sağlık hizmetlerimiz zaten ücretsiz değil miydi? Hani herkes bizi kıskanıyordu, ilaç kuyruklarını kaldırmıştık, hatta hızımızı alamayıp “doktor efendi” dönemini falan da bitirmiştik. Sağlık’ta dönüşüm böyle mucizevi, böyle muhteşem bir şeydi.
Öyle değilmiş.
Dr. Ergün Demir (İzmir Tabip Odası Üyesi) ve Dr. Güray Kılıç (İstanbul Tabip Odası Üyesi) Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yayınladığı “Sağlık Uygulama Tebliği (SUT)” üzerinde yaptıkları incelemelerde kazın ayağının öyle olmadığını gözler önüne serdiler. Dr. Demir ve Dr. Kılıç diyorlar ki, SUT’a göre acil servis başvurularınızda %200’e kadar katkı payı alınabilir. ( https://www.birgun.net/haber-detay/acil-servislerde-neden-ilave-ucret-alinmaktadir-206247.html)
Sadece acil servislerle ilgili de değil bu durum. Biliyorsunuz, tercih ettiğiniz hastaneye göre 7 liradan başlayıp artarak ucu açık bir şekilde ödemek zorunda olduğunuz bedeller toplam faturanıza yansıtılıyor. Muayene için ayrı, yapılan tıbbi işlem için ayrı olmak üzere…
Diyelim SGK ile anlaşmalı bir özel merkezde göz muayenesi olacaksın, muayene için SGK’nın ödeyeceği rakama ek 15 TL sonra karşına çıkacak ama orada iken misal göz dibine bakılması için damla damlatılacak ona da ayrı vezneye gidip ödeme yapacaksın falan.
İlaçtaki katkı payı ise halkımızın tabiriyle “tam Aziz Nesin’lik vaka”. İlk 3 ilaca kadar 3 lira, sonraki her ilaç kalemi için 1 lira daha…Bu da ödenecek olan ilaç/reçete % ödemesinden ayrı elbette.
Fakat uyanıklığa bakar mısınız, bu ücretleri eczanede, yani hasta vatandaşın gittiği en son nokta tahsil ettiriyorlar. E mantıklı elbette, vatandaş içine girdiği keşmekeşin içinde şarlayacak vakit bulamadan son durağa yani eczaneye vardığında gözleri fal taşı gibi açılıyor. Tahsilatı da konuyla alakası olmayan birine yaptırınca vatandaşta biriken öfkenin politik sonuca yol açmasına, yani hükümete, sağlık sistemine, dönen çarka dönmesine fırsat verilmeden işini ayakta tutmaya çalışan eczacıya absorbe olmasını sağlıyorlar.
Şeytanın aklına gelmez valla!
Demek ki neymiş, ülkemizde tamamen ücretsiz olan sağlık hizmetini alabilmek için ücret değil ama katkı payı ödemek gerekiyormuş.
Yahu iyi de, SGK hepimizin kurumu kardeşim, memleketin durumu malum, varsa bir ihtiyaç katkı yapalım elbette! Tam böyle diyecekken bir gülme geliyor.
Dr. Demir ve Dr. Kılıç bu kez de Sayıştay’ın 2016 tarihli SGK İnceleme Raporu üzerinde yaptıkları çalışmalarıyla gerçeğin farklı olduğunu gösteriyorlar. Bu çalışmaya göre 2016 yılında SGK’nın Genel Sağlık Sigortası kapsamında toplam prim geliri 82.602.632.187,67 TL iken toplam sağlık harcaması 66.128.995.542,99 TL olmuş. (http://haber.sol.org.tr/emek-sermaye/sgknin-harac-aldigini-biliyor-muydunuz-228216). Yani özetle bırak zarar etmeyi SGK, yani Anayasal güvence gereği toplumun sağlık güvencesini devlet adına sağlayacak kurum kamu hizmetinden kar bile etmiş.
Peki neden hala bu durumda katkı payı alınır ki?
Elbette onun da bir matematiği var. SGK’nın, yani devletin, topluma sağlık güvencesi sağlama Anayasal görevinin yanında bir de sosyal güvenli sağlama Anayasal görevi var. Yine özetle onca yıl devlette ya da özel sektörde çalıştırılıp posası çıkarılan insancıkların emekli ikramiyeleri ve emekli maaşlarını sağlama görevi var.
Zurnanın zırt dediği yer, işte tam da burası zaten.
Çalışmayan, işlemeyen nokta burası.
SGK’nın 2 temel gelir kaynağı var: Sağlık güvencesi primleri ve sosyal güvenlik primleri… Sağlıktan gelen primler sağlık harcamalarını, sosyal güvenlikten gelen primler emekli maaşlarını karşılamalı, SGK, ilgili Kanun’da bir prim kaleminin gelirleri diğer kaleme aktarılamaz diye kati hüküm içermesine karşın, bu prim fazlasını da emekli ikramiyesi ve aylıkları için aktarıyor, yetmiyor, esas sıcak paranın olduğu yer olan hastane başvuruları ve ilaç harcamalarına katkı payı adı altında el atılıyor. Yani “haraç alınıyor”.
O zaman soru şu: Yaklaşık 20 milyon sigortalı çalışan olan bu ülkede, bu insanlar kendi sağlık sigorta primlerini, yetmiyor ek katkı paylarını tıkır tıkır ödüyorken, hem de artıya geçirecek kadar tıkır tıkır ödüyorken, emekliliğe esas olan sosyal güvenlik primlerini ödemeyen kim?
Yani kim bu battı-batmadı tartışmasının sorumlusu? SGK’daki hepimizi ilgilendiren bu koca deliğin sebebi ne?
Memleketimizde 2 tane büyük patron var: Devlet ve büyük sermaye. Her 2 patronun çalışanlarının aylık maaş ve hak edişlerinden sormadan kesilen bu primler nerede o zaman?
7 Nisan tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nden öğreniyoruz, Ülker’i, Doğuş’u bilmemnesi “devlet güvencesinde” borç ertelemesi, yapılandırma için kuyruğa girmişler. Ödeyemiyoruz diyorlar, durumumuz yok diyorlar, abi valla olsa dükkan senin diyorlar. Yersen!
Yani canım kardeşim, yani güzel kardeşim, ödeyeceğimiz katkı payı vesair daha çok artacak ama sağlıkta işler daha zora girecek.
İşbu sebeple, hani acile gidip beklemekten dem vurup doktora yumruk atıyorsun ya, hani yüzü gülmüyor diye hemşireye çemkiriyorsun ya, 112 şoförünü tehdit edip gencecik acil tıp teknisyenlerini azarlıyorsun ya, yapma öyle!
Unutma, biz ki Ülkerlerin, Şahenklerin borcunu ödeyecek kadar zenginiz, sahibine kızıp eşeği şamarlama!
Unutma, biz çok zenginiz, çooook.