ÜMMETTEN MİLLETE DÖNÜŞ
Gerileme ve çöküş çağı ile beraber son üç yüzyılımızı nasıl çözeriz fikirlerine harcadık.
Bu arda iki dünya savaşı , yıkılan bir imparatorluk, milli mücadele ve kurulan devlet sürecini de yaşadık.
Tüm bunların döneminde ümmetçilik, devletçilik ,milliyetçilik uygulama ve dayatmaları ile çözüm aradık.
Gelinen nokta da kuruluş ve 20’li 30’lu ve 40’lı yılların milliyetçi ve seküler dayatmalarını, 50’li yılların kısmen ümmetçi açılımları ve böyle devam eden zaman dilimlerini yaşadık.
Nihayetinde araftaki ümmetçiliğe baskın milliyetçilik yol verince 2000’li yıllar ümmetçliğin zirve arayışı zamanları oldu.
Ne ilginç ,baskın milliyetçilik tekrar ümmetçiliğin yanında yer aldı amma bu sefer milliyetçilik zirve oldu.
Bir farkla, seküler değil dindar milliyetçilik postu ile.
Karabağ zaferi ile Bakü caddelerinde Azerbaycan askerleri ile birlikte yürüyüş kararı sayarak kükreyen Türk komandoları mevzunun sembolü oldu.
Nursultan Nazarbayev’in Atatürk’e nispet ettiği fakat söylem bütünlüğünü Hüseyin Nihal Atsız’da bulan Türkün Türk’ten başka dostu yoktur vecizesi geldiğimiz nokta mı oldu?
Ne garip tecellidir ki tüm denizlerde yüzüp Türk denizine demir atmak.
Tabi olarak dış dünya siyaseti ne noktaya doğru rüzgar estirir izleyip göreceğiz.
Son kırk yıldır biz bir şeyleri anladık ama sanırım yanlış anladık.