SAVAŞ ÇIĞLIĞI
SAVAŞ ÇIĞLIĞI
15 Temmuz 2016 sonrası memleketin evrildiği yer çok dikkat çekici.
Başkanlık sistemi denilen ve tüm günahın sevabın bir kişinin üstüne yıkıldığı garip bir yola girdik.
Üstelik bu yolun çığırını açanlar şu anda ülkeyi yönetenler değil.
Belki biraz da zorlama ile girilen bu yol sonuçları itibarıyla kayda değer noktalara gidiyor.
Suriye macerasından sonra Libya ve mavi vatan operasyonları ile gittiğimiz yolda ki tercihlerimiz göz ardı edilemeyecek seviyeye geldi.
Anlaşılan o ki aslında Avrasyacılar ve Natocuların bir mücadelesi olan son onbeş yıl meyvelerini vermeye başladı.
İttifak içinde ittifakların varlığı yada arzuların birleşimi daha net görünür oldu.
Ben fütühat özlemi içerisinde kıvranan İslamcı kesim derken aslında Avrasyacıların da bundan uzak olmadığını gördüm.
15 Temmuz kalkışmasında Nato’nun has adamları darbeye cesaretlendirilip sonrasında kadim yokluğa mahkum edilince ortam klasik İslamcılar ile Avrasyacıların eline kaldı.
Sanal bir İsrail düşmanlığı ile başlayan reddiyeler neticede Arap Baharı sonrası İhvancılardan temizlenen bir coğrafyada kadim yalnızlığa gidiyor.
Ne demişti Davutoğlu, “değerli yalnızlık”.
Şimdi onun tadı çıkarılıyor.
Emekli bir amiralin tezi olan “mavi vatan” kavramı çerçevesinde karada kaybedilenler denizde telefi edilmeye çalışılıyor.
Bence diplomasi kanalları ile kotarılacak menfaatlerimiz savaş gücü ile alınmaya çalışılıyor.
Ama burada unutulan bir şey var.
Tıpkı Balkan savaşlarında olduğu gibi “Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin, biz nasıl olsa geri alırız” mantığı hala canlı ve yaşıyor.
Devasa ordumuz ülkenin güneyinde operasyonlar yapıyor ama bir gariplik var.
Eskiden onlarca teröristi silip süpüren ordu küçük avlar ile dönüş yapıyor.
Ya terör odakları ülkeyi terk etti ya da korktuğum başımıza geldi.
Sanırım tüm bu unsurlar ABD ve Rusya arasında korumaya alınan Kuzey Suriye’de devlet kurmakla meşgul.
2011 sonrası TV kanallarında akıl hocalığını zirveye taşıyan Yalçın Küçük zevale karıştı.
Sonrasında Doğu Perinçek iç ve dış politika söylemleri ile bir hayli akıl hocalığı yaptı.
Nedense şimdi O’da zevale erdi.
Ama ben O’nun her yok oluşunu tehlikeli bulurum ya , neyse.
Şimdilerde emekli askerler üstelik balyoz ve Ergenekon mağduru olanlar TV’ler de boy gösterir oldu.
Yani memlekette savaş tamtamları tam hızla çalıyor.
İslamcıların yüzlerce yıllık mağlubiyetlerinin rövanşı olarak gördükleri kılıçlı hutbeler ile sergilenen zafere dönük başarı arzuları bir tarafa, Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde olduğunu söyleyen Avrasyacıların da aynı arzular ile yanıp tutuştuğunu anlamış olduk.
Makus kader ne yapalım. Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk