Menemen’de “Uğur Mumcu Gazeteciliği ve Devrimciliği” paneli düzenlendi
Menemen Belediyesi, geçtiğimiz günlerde açılışını yaptığı Uğur Mumcu Heykeli’nden sonra bu defa da 9 Eylül Kurtuluş Şenliği kapsamında “Uğur Mumcu Gazeteciliği ve Devrimciliği” paneli düzenledi. 5 Eylül tarihinde, Cumhuriyet Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi Tuncay Mollaveisoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleşen panele TBMM eski Başkan Vekili, CHP İzmir milletvekili ve Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu ve Cumhuriyet köşe yazarı Ali Sirmen konuşmacı olarak katıldı.
Büyük devrimci, büyük gazeteci Uğur Mumcu’nun konuşulduğu panel, Menemen Cumhuriyet Meydanı’nda Menemen halkının yoğun katılımı ile gerçekleşti. Panelde Menemen Belediye Başkanı Serdar Aksoy ve eşi Dilek Aksoy, CHP Menemen İlçe Başkanı Serdar Değirmenci, Belediye Meclis Üyeleri, İlçe Yönetim Kurulu Üyeleri, STK temsilcileri ve muhtarlar da hazır bulundu.
Ali Sirmen: “Biz ak ile karayı çok iyi biliyoruz”
Panelden önce Uğur Mumcu Heykeli’ni ziyaret eden Başkan Serdar Aksoy, Güldal Mumcu, Ali Sirmen ve Tuncay Mollaveisoğlu, anıt önünde fotoğraflar çektirdiler, gazetecilerin sorularını cevapladılar. Anıtın kendisi için hoş bir sürpriz olduğunu, kentlerde Uğur Mumcu gibi insanların heykellerinin çoğalmasının sevindirici olduğunu söyleyen Ali Sirmen, heykelin beyaz olarak yapılmasının da çok yerinde olduğunu belirtti. Sirmen, “Bu beyaz sahici beyazlıktır. Türkiye’de karayı ak diye sunuyorlar. Halbuki biz ak ile karayı çok iyi biliyoruz” dedi.
Panele gündemde olan tarikatlar konusundan bahsederek başlayan moderatör Tuncay Mollaveisoğlu’nun söz verdiği Ali Sirmen, “Uğur Mumcu gazeteciliğine en fazla ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Uğur Mumcu yıllar önce bu tarikat, siyaset, ticaret yapılanmasına karşı uyarılarda bulunmuştu. Bugün yaşadığımız süreçte onun uyarılarının gerçek olduğunu görüyoruz. Uğur Mumcu’nun 1987 yılında yazdığı “Tarikat, Hilafet, Ticaret” kitabı bu konuyu anlatıyor. Bu kitabı ilk okuduğumda çok beğenmiş, Uğur’un o zamanı ne kadar güzel anlattığını düşünmüştüm. Ama yanılmışım. Uğur o zamanı değil, bu zamanı anlatıyormuş. Bu kitapta anlatılanlar o gün dikkate alınsaydı bugün bu olayları yaşamazdık” dedi.
Ali Sirmen: FETÖ eğer bir ceza alacaksa AKP’nin de teşvik edici olarak aynı suçtan cezalandırılması lazım”
Uğur Mumcu’nun yazdığı bir yazısında tarikat ve şeriat yapılanmasının askeriyeye girmesinden bahsettiğini anlatan Ali Sirmen, “Uğur, “Bugün cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar yarın general olacak ve Cumhuriyet’e karşı ayaklanacaklar” demiştir. Hiç kimse bunu öngöremezken o bunu görmüş ve tehlike geliyorum demiştir. Türkiye bu bahsettiği dönemi 15 Temmuz’da yaşadı. Uğur Mumcu eğer yaşasaydı Allah bilir bugün FETÖ’den yargılanırdı. Herşey o kadar garip ki zamanında Uğur’a karşı duranlar şimdi FETÖ ile, tarikatlarla mücadele ettiklerini iddia ediyorlar. Bu dönemde tarikatlarla mücadele şöyle oluyor; iktidar tarikatlerin kendi işlerine gelmeyenlerini tasfiye ediyorlar, kendi işlerine geleni onların yerine ikame ediyor. FETÖ bir yanlış değildir, FETÖ bir kasıttır. FETÖ devlete sızmamıştır, kırmızı halı ile devletin içine davet edilmiştir. Tarikatlar bu ülkede el üstünde tutulmaktadır. Bugün ön planda olan tarikat yarın geri plana düşebilir, geri planda olan bir tarikatta öne çıkabilir. Mühim olan tarikat, ticaret, siyaset işbirliğinin devam etmesidir. Bugün FETÖ eğer bir ceza alacaksa AKP’nin de teşvik edici olarak aynı suçtan cezalandırılması lazım” diye konuştu.
Uğur Mumcu’nun cesur gazeteciliği nedeniyle sürekli tehditler aldığını hatırlatan Tuncay Mollaveisoğlu’nun yaşadıkları o günleri anlatmasını istediği eşi Güldal Mumcu, “Uğur Mumcu, “Güç odaklarına karşı mücadele eden kişidir gazeteci” demiştir bir makalesinde. Öğrendiği gerçekleri halkıyla paylaşan kişidir diye de devam eder. Böyle bir ilkeniz ve böyle bir yol haritanız olunca elbette bazı kesimler sizi çeşitli şekillerde rahatsız eder. Olmadı değil tabi ama biz evde bu havayı hiç hissettirmezdik. Hayatı normal akışı içinde yaşardık. Çocuklar babaları öldürüldüğü zaman biz böyle bir olayın, böyle bir gerginliğin içinde olduğumuzu bilmiyorduk dediler. Bazen ufak tefek tedbirler alırdık. Çalışma hayatıma son vermek zorunda kaldım mesela. Hayatı rutin akışında yaşayınca, her şey düzenli olunca daha çok odak oluyorsunuz. Böyle bir durumda ben iş hayatından kopmak zorunda kaldım. Olabildiğince onun huzurlu bir ortamda çalışmasını sağlamak önceliğim oldu” dedi.
Panel’de Uğur Mumcu’nun bir dost, bir eş ve bir aile babası olarak nasıl bir insan olduğu da konuşuldu. Bu konuda bir anısını anlatan Ali Sirmen, “Uğur İstanbul’a geldiğinde bizde kalırdı. Her sabah telefona sarılır ve hemen canım derdi. Ben o canımdan kiminle konuştuğunu anlardım. Eşim bu hallerini görünce Uğur’u bana örnek gösterirdi. Eşine ve çocuklarına çok düşkündü. 1993 yılı Ocak ayında çocuklar karne almıştı ve notları iyi olduğu için onlara birer kaban almıştı. Çocuklar o kabanı ilk defa babalarının cenazesinde giydiler. Uğur Mumcu dost bir insandı, mücadeleden asla yılmazdı. Araştıran bir gazeteciydi ama haberi kendine saklamazdı. İnsan yönü çok güçlüydü. Kim hapse düşse, kim hastaneye yatsa ziyaretine giderdi. Kim mahkemeye düşse davaları izlemeye giderdi, onlara yalnız değilsiniz mesajı verirdi. Dostlarına çok bağlıydı. Yumuşak huylu, kolay affeden bir insandı” diye konuştu.
Uğur Mumcu’nun sevgi dolu bir insan olduğunu söyleyen eşi Güldal Mumcu, “Çocuklarına çok düşkün bir babaydı. O kadar çok üzerimize düşerdi ki o ilginin yoğunluğundan hem mutlu olurdunuz hatta belki biraz da rahatsız. Müthiş espiriliydi. Arada ufak tefek tartıştığımız olurdu, o zamanda nasıl barışırız diye emek sarf ederdi. Çocuklarımızla birlikte mutlu bir yaşantı yaşadık. Böyle dolu dolu mutlu bir hayat yaşadığımız için çok mutluyum. Bu kadar kısa süreceğini tabi bilmiyorduk” şeklinde konuştu.
Tuncay Mollaveisoğlu’nun “Yazılarını yazarken yanındaydınız. Zaman zaman tedirgin olduğunuz, uyardığınız olur muydu?” şeklindeki sorusu üzerine Güldal Mumcu, “O gerçekleri bulmuş ve belgelemişse hiçbir şekilde uyarma diye bir şey olamazdı. Ben daha çok cesaretlendirirdim aslında. Öyle bir hayat arkadaşlığımız vardı. Haber olarak sunacağı bir şeyle ilgili tedirginlik yaşaması haksızlık olurdu” dedi.
Güldal Mumcu: “Haksızlık ve zalimliğe karşı durmak gerekiyordu”
1993 yılında yaşanan suikasttan sonra yaşadıklarını ve nasıl anlattıklarını ise Mumcu şu şekilde anlattı: “O dönemi mücadele ederek aştık. Böyle dehşet bir olayla karşılaştığınız zaman kendi kabuğunuzun içine çekilmek iyi değil. Bu haksızlık ve zalimliğe karşı durmak gerekiyor. Otomatikman bu mücadelenin içine girdim. Öldürmekle bir yere varılmayacağını anlatmak istedim. 1994 yılında da Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nı kurdum. Bir kişinin öldürülerek onun yaptığı mücadelenin yok edilemeyeceğini; yeni genç gazetecilerin mesleğe kazandırılması, devam edilmesi gerektiğini düşünerek bu vakfı kurdum. 25 yıldır da devam ediyoruz.”
Uğur Mumcu öldürüldüğünde yanında bir koruma olmamasının, katillerinin hala bulunmamasının büyük bir ayıp olduğunu vurgulayan Ali Sirmen, “Uğur Mumcu’nun katillerinin bulunması kolay değildir. Çünkü onu herkes öldürmüş olabilir. Öldürülmeden önce MİT, PKK, Abdullah Öcalan bağlantısını araştırıyordu. Uğur Mumcu o zamanın savcısı Baki Tuğ’a Şafak Davası’nda Abdullah Öcalan’ın nasıl sıyrıldığını soruyor. Baki Tuğ’da onun hakkında bizdendir diye talepte bulunulduğunu söylüyor. Uğur bu konuda belgelerin olup olmadığını soruyor ve Tuğ’da bakayım, bir dahaki buluşmamızda size ileteceğim diyor. Bir dahaki buluşma hiç gerçekleşmedi. Çünkü Uğur öldürüldü. Uğur Mumcu’yu CIA öldürmüş olabilir, mafya öldürmüş olabilir, örgüt öldürmüş olabilir. Çünkü Uğur Mumcu bunların hepsinin tekerine çomak sokmuştu” dedi.
Güldal Mumcu: “MİT müsteşarı Teoman Konak gazetecilere “Aranızdan biri öldürülecek” demiştir”
Tuncay Mollaveisoğlu’nun bu kadar zaman geçmesine rağmen hala faillerin bulunmaması hakkında ne düşündükleri yönündeki sorusu üzerine, Güldal Mumcu, “Uğur Mumcu öldürülmeden önce o zaman ki MİT Müsteşarı Teoman Konak gazetecileri MİT’e davet ediyor ve MİT’i gezdiriyor. Orada aranızdan biri öldürülecek diyor. Bu basında da yer aldı o zaman. Bir ülkenin MİT Müsteşarı aranızdan biri öldürülecek diyorsa eğer kimin öldürüleceğini ve kimin öldüreceğini biliyor demektir. Bunu bilmemesi mümkün değil. Eğer ki bilmiyorsa o zaman istihbarat teşkilatımız bir işe yaramıyor demektir. Eğer bilip de tedbir almıyorsa işbirliği içindedir. Bunların hepsi birbirinden acı. Burada kimin öldürdüğü tabi ki önemli ama fakat devletin yaptığı da önemli. Olaydan hemen sonra iktidara gelen Süleyman Demirel, bana “Akıllarına koymayagörsünler Güldal Hanım, Kennedy’i bile vurdular” dedi. Böyle bir lafı devletin en yetkili kişisi söylüyorsa, bu şu anlama gelir; benim hiçbir yetkim yok, o kurumlar kimlerse artık öldürmeye karar verdilerse ben bile engel olamam demektir” şeklinde konuştu.
Ali Sirmen: “Bizde derin değil, sığ devlet var”
Panel’de, Türkiye’de hiçbir cinayetin faalinin meçhul olmadığınız anlatan Ali Sirmen, “Bizde derin değil sığ devlet vardır. Hrant Dink cinayeti mesela. Hiçbirinin faili meçhul değildir, gayet biliniyordur. Ama devlet tarafından faili meçhul hale getirilmiştir. Cumhuriyete, aydınlanmaya ve laikliğe karşı Türkiye’de yapılmak istenen Cumhuriyet’in kazanımlarını silmektir. Aydınlar bu yüzden öldürüldü, baskılar bu yüzden uygulandı. En büyük terör de devletten gelen terördür. Bugün de bu devlet terörü mevcuttur. Birçok kişi öldürülmüştür. Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına sürüklemek için yapılmıştır ve bu başarı kazanmıştır. Balyoz ve Kumpas davaları da Türkiye’de dış güçlerin yerli uzantılarının yaptığı kumpaslardır. Türkiye’de planlara ulaşılması için askerin ve askeriyenin zayıflatılması gerekiyordu, bu da bu davalarla kazanıldı” diye konuştu.
AKP iktidarı döneminde medyaya yapılan baskıları değerlendiren Güldal Mumcu, “Devletin terör yapması, kendi çıkarını sağlamak için, cinayetler, terör olayları ve suikastlar yaratması ya da iktidardakilerin kendi çıkarlarını devam ettirebilmek için baskı unsuru olarak terör olayları yaratmaları çok kötü bir yaklaşım. Son derece açık ve net bir şekilde bu insanlara yol vermiş oluyorlar. Hırant Dink cinayetinde de failler emniyet yetkileri ile bayraklı resimler çektirdiler. Korumamız altındadır imajını verip, soruşturmanın akibetini yönlendirmek istiyorlar. Siyasette ne yazık ki kendisine yaradığı sürece bunların önünü açacak çalışmalarda ve yaklaşımlarda bulunuyor. Ülkemiz böyle bir yönetim biçimini hak etmiyor. Devlet başkanı doğrusu ben şeriat isterim diyor bu ülkede. İslami terörü teşvik edecek bir şekilde konuşulmaması gerekiyor. Bu ülkede gazeteciler öldürülmüş olduğu halde, iktidar tarafından gazeteciler tehdit ediliyor. Bu gazetecilerin öldürülmesinin önünü açar. Çok dramatik bir şey. Böyle bir yönetimin ülkede barınmaması gerekiyor. Bu sözleri söyleyenlerin de derhal istifa etmesi lazım” şeklinde konuştu.
Menemen Belediye Başkanı Serdar Aksoy: “Uğur Mumcu’yu sizlerden dinlemek bize onur verdi”
Panelden sonra sahneye çıkarak katılımcılara teşekkür eden Menemen Belediye Başkanı Serdar Aksoy, “Uğur Mumcu’yu sizlerden dinlemek bize onur verdi. 90’lı yılları karanlık döneminde cumhuriyet aydınlarının nasıl zorluklar içinde Türkiye için mücadele ettiklerini gençlere anlatmak gerekiyor. Burada olduğunuz için ve bizlere bunları anlatmanızdan dolayı teşekkür ediyorum” dedi.