İzmir’de büyük kumpas davası: 1013 sayfalık iddianame kabul edildi

İzmir’de büyük kumpas davası: 1013 sayfalık iddianame kabul edildi
  • 29 Nisan 2016 09:46
  • A+
    A-

İzmir’deki, Askeri Gizli Bilgi ve Belge Bulundurma Davasında, “kumpas soruşturması”na ilişkin kabul edilen iddianamede, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması’nın (FETÖ/PDY) yargıyı, emniyeti ve Türk Silahlı Kuvvetlerini (TSK) sadece rakiplerini bertaraf etmek için değil, siyaseti tanzim etmek, siyasi partilerin yöneticilerini değiştirmek, toplumdaki etkinliği, ticari faaliyetleri, stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek, hükümeti yıkmak, kendi felsefesine uygun siyasi yapı oluşturmak için devlet içerisinde devlet otoritesine karşı “paralel bir yapılanma” içerinde bulunduğunun anlaşıldığı belirtildi.

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosundan Sorumlu Başsavcı Vekili Okan Bato’nun hazırladığı, 2. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen bin 13 sayfalık iddianamede, halen firar olan örgütün elebaşı Fetullah Gülen ile 68 sanık hakkında, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) ilgili maddeleri kapsamında, “Silahlı terör örgütü kuruculuğu, yöneticiliği, üyeliği, örgüt faaliyetleri kapsamında devlet ve ülkenin bütünlüğünü bozmak, hukuka aykırı kişisel verileri kaydetmek, iftira, kamu görevlisinin resmi evrakta sahteciliği, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek ve yaymak, özel hayatın gizliliğini ihlal, suç delillerini yok etmek, gizlemek, değiştirmek ve suç uydurmak” iddiaları yer alıyor.

İddianamede, özellikle devletin üst kademesinde stratejik öneme sahip bakanlık bürokratlarını ve TSK personelini hedef alarak yürütülen tasfiye planı çerçevesinde, öğrencilik yıllarından başlayarak örgüt bilinci aşılanan kişilerin sorgusuz itaat anlayışıyla yetiştirildiği ve kurumlara yerleştirildiği bilgisine yer verildi.

İzmir’de büyük kumpas davası: 1013 sayfalık iddianame kabul edildi

Hedefler doğrultusunda örgüt üyeleri tarafından öncelikle çalıştıkları kurumlarda görev alan diğer şahıslar hakkında raporlar hazırlayarak fişlemeler yapıldığı, bu şahıslardan örgüte müzahir olanların devşirilmeye çalışıldığı, diğerlerinin de özel hayat bilgileri, zaafları, siyasi eğilimlerine ilişkin bilgilerin toplandığı belirtilen iddianamede, aynı zamanda kurum içinden ele geçirilebilen “gizli-çok gizli-hizmete özel” ayrımı güdülmeksizin her türlü bilgi ve belgenin fiziki veya harici bellekler ile “uyuyan hücre” olarak faaliyet gösteren örgüt mensupları tarafından, kurum dışına sızdırılarak “abi” olarak tabir edilen şahsılara iletildiği kaydedildi.

Kurum içlerine yerleştirilen örgüt üyelerinin, zamanı geldiğinde talimat doğrultusunda harekete geçerek bu bilgileri önce internette yayınlayıp, hedef şahısların itibarsızlaştırılmalarının sağlandığına değinilen iddianamede, ayrıca isimsiz ve imzasız ihbarlarla gerek adli gerekse idari soruşturmalara muhatap bırakıldığı, böylelikle hedeflenen tasfiye planının adım adım ve planlı bir şekilde uygulamaya konulduğunun anlaşıldığı vurgulandı.

Bu çerçevede kamuoyunda “fuhuş ve askeri casusluk” olarak adlandırılan soruşturmanın temelini oluşturan ve pandora veri tabanındaki bilgi ve belgeler ile adreslerde bulunan fiziki belgelerin geçmişte TSK içerisinde yapılanan FETÖ/PDY terör örgütü mensupları tarafından temin edildiğinin anlaşıldığına dikkat çekilen iddianamede, Gülen’in, liderliğini yaptığı örgüt ile devletin hemen her kademesine sızarak, Türkiye Cumhuriyetinin anayasal kurum ve kuruluşlarını etkisiz hale getirmek, bu kurum ve kuruluşlara örgüt üyelerinin zaman içinde yerleştirilerek ele geçirilmesi adına sistematik bir çalışma yaptığının anlaşıldığı aktarıldı.

Örgütün elebaşı Fetullah Gülen’in 21 Aralık 2015 tarihindeki “Bamteli” sohbetinde yer alan “Ona sızma denmez, ona hakkını arama denir, ona kendi olma denir, ona ülkesini yabancılara, sızmışlara kaptırmama denir.” sözüne de atıfta bulunulan iddianamede, örgüt üyelerinin devleti ele geçirmek için sızma girişimlerinin bulunduğu ifade edildi.

İddianamede, şu bilgiler yer aldı: “FETÖ/PDY terör örgütünün liderliğini ve kuruculuğunu yapan Fetullah Gülen’in, Türkiye Cumhuriyet devletinin yönetimini ele geçirmek için kendisi için stratejik öneme sahip olan Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine sızmak, yerleşmek ve hücresel bir yapı ile TSK içerisinde vücut bulmak için çok uzun zaman önce uzun vadede plan yaparak bu plan çerçevesinde henüz ilkokul çağlarında örgütün amacı doğrultusunda hizmet edecek kişileri yetiştirerek askeri okullara girmesini sağlamış, bu okullarda ise örgütle bağının deşifre edilmemesi için ‘uyuyan hücre’ olarak yapılanmaya devam ettirerek mezun olmalarını sağlamıştır.

Mezun olanların göreve başladıktan sonra örgütle bağını kuvvetlendirerek ‘himmet’ adı altında para vermelerini sağlayarak örgüte maddi kaynak temin ettiği, ayrıca eğitim için yurtdışında bulunan TSK mensuplarının örgüte kazandırılması adına örgüt liderinin hazır bulunduğu toplantılara veya sohbetlere katılmaların gerçekleştirildiği, yine diğer kurumlar veya üst komuta kademesindeki örgüt mensupları aracılığı ile komuta kademesinde terfi ettirerek bağlılığı kuvvetlendirdiği anlaşılmıştır. Bugün gelinen noktada FETÖ/PDY terör örgütünün yargıyı, emniyeti ve Türk Silahlı Kuvvetlerini sadece rakiplerini bertaraf etmek için değil, siyaseti tanzim etmek, siyasi partilerin yöneticilerini değiştirmek, toplumdaki etkinliği, ticari faaliyetleri, stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek, hükümeti yıkmak, kendi felsefesine uygun siyasi yapı oluşturmak için ‘devlet içerisinde devlet’ otoritesine karşı paralel bir yapılanma içerinde bulunduğu anlaşılmıştır. Örgütün yaptığı eylemler, ülkede yarattığı kaos ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetine yönelik 17-25 Aralık darbe girişimi göz önüne alındığında, liderliğini yaptığı örgütün beşinci kol faaliyetleri olarak adlandırılabilecek yani devleti ele geçirmek için propaganda, casusluk ve terör yoluyla manevi etkiye maruz bırakmak suretiyle müdahaleye uygun hale getirmek için eylemler üreten bir terör örgütü olduğu anlaşılmaktadır.”

Nihai hedef stratejik görevler

2010/640 sayılı soruşturmanın aslında, kuruculuğunu ve liderliğini yaptığı FETÖ/PDY terör örgütünün, nihai hedefi olan “devletin stratejik ve kritik görevlerinde yer alan şahısların tasfiye edilerek, örgüt mensuplarının boşalan bu kadrolara yerleştirilmesi, örgüt çıkarlarına karşı gelen veya daha önceden örgüt aleyhine iş ve işlemlerde bulunan birtakım şahıslardan intikam alınması ve itibarsızlaştırılmalarının sağlanmasının amaçlandığına değinilen iddianamede, örgütün bu hamleyle TSK ve devlet bürokrasisinin işlerliğini kaybederek ele geçirilmesi” projesini hayata geçirmek için attığının belirlendiğini vurgulandı.

Bu haber ilgini çekebilir ->  Meryem Ana Evi nöbetine ünlü sanatçılardan destek

Soruşturma sonunda çok sayıda TSK mensubu ve bürokratlar hakkında adli işlem yapılıp, itibarsızlaştırılarak tasfiye edildiği göz önüne alındığında da örgütün asıl amacının ‘anayasada belirtilen cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak, yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, kamu düzenini bozarak Türkiye Cumhuriyeti Devletini ele geçirmek’ olduğunun anlaşıldığı iddianamede, “Sonuç olarak Gülen’in örgütün kurucu lideri olması nedeniyle soruşturma kapsamında yapılan tüm suçlamalardan sorumlu olduğu tespit edilmiştir.” ifadesine yer verildi.

“Askeri Casusluk” FETÖ/PDY tarafından hazırlandı

Başsavcı Vekili Bato tarafından hazırlanan iddianamede, kamuoyunda “fuhuş ve askeri casusluk” olarak adlandırılan soruşturma belgelerinin de FETÖ/PDY terör örgütü mensupları tarafından temin edildiğinin anlaşıldığı vurgulandı.

Bu şekilde yürütülen soruşturmalar esnasında yapılan iş ve işlemlerde kullanılan yasa dışı ve konusu suç teşkil eden eylemlerin, TÜBİTAK, TİB, TSK, emniyet, yargı ve kurumların teftiş kurulları gibi diğer kurumlara yerleştirilmiş örgüt mensuplarınca düzenlenen raporlarla meşrulaştırılmasının sağlandığı, tasfiye gerçekleştikten sonra ise geride delil bırakmamak adına çeşitli kayıtların silindiğine dair bilgilerin yer aldığı iddianamede, ayrıca şu bilgilere yer verildi:

“FETÖ/PDY terör örgütü lideri Fetullah Gülen’in devletin hemen her kademesine sızarak Türkiye Cumhuriyetinin anayasal kurum ve kuruluşlarını etkisiz hale getirmek, bu kurum ve kuruluşlara örgüt üyelerinin zaman içinde yerleştirilerek ele geçirilmesi adına sistematik bir çalışma yaptığı anlaşılmaktadır.

2010/640 sayılı soruşturma dosyasında arama ve el koyma esnasında bahse konu materyallerin imajının alınmamış ve imajı alınana kadar geçen süreçte bu materyallerin usulüne göre muhafaza edilmemiş olmasından dolayı delil niteliğini kaybetmiş olduğu görmezden gelinerek, ‘normal kullanıcı davranışlarıyla açıklanamayacak bir uyumsuzluğa rastlanılmadığı’ yönünde rapor düzenleyerek, yapılan usulsüz işlemler meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Böylece Türkiye Cumhuriyet Devletinin bakanlıklarındaki bürokratların ve Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının tasfiye edilmelerini hızlandıran TÜBİTAK görevlilerince yapılan usulsüz işlemlerin aynı şekilde soruşturma kapsamında bulunduğu iddia edilen fiziki belgeler ile harddiskler içerisindeki dijital bilgi/belge/dokümanların ilişkilendirilen kişiye ait olup olmadığı veya söz konusu bilgi ve belgeye ulaşıp ulaşmayacağı yönünde bir araştırma yapılmadan incelendiği belirlendi. İçeriğinde açık kaynaklardan temin edilebilecek bilgiler bulunan bilgilerin de inceleme konusu kapsamında görüş beyan edildiği, incelemenin taraflı olarak emir komuta altında ve istihbarat görevlilerinin etkin olduğu bir heyet tarafından yapıldığı, tarafsız olarak inceleme yapacak görevlilerin baskı uygulanmak üzere heyetten ayrılmasının sağlandığı ve belge/doküman/bilgi notu/world belgeleri hakkında TCK 327 ve 334. maddeleri kapsamında görüş beyan edilerek düzenlenen rapor doğrultusunda birçok kişi hakkında iddianame hazırlanmasına sebep olarak birçok Türk Silahlı Kuvvetler personelinin tasfiye edilmesine imkan sağladıkları anlaşılmıştır.

Emniyet Teşkilatının hiyerarşik yapısı, görev ve yetki sınırları içerisinde kaldıkları sürece, anayasal ve yasal çerçevede kendilerine tevdi edilen iç güvenlik görevleri doğrultusunda meşru bir cebri kullanabilecek olan kimseler olmasına rağmen, teşkilat içerisinde yapılanan FETÖ/PDY mensuplarının emniyet teşkilatının hiyerarşik yapısı dışında ve sahip oldukları silahlı güce ve hukuka aykırı bir yetkiye dayanmak suretiyle meydana getirdikleri paralel yapılanma ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmişlerdir.”

İddianamenin son bölümünde, örgüt yöneticilerinin TCK 220/5 maddesi kapsamında örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen tüm suçlardan sorumlu oldukları, diğer şüphelilerin ise her bir müşteki yönünden iştirak ettikleri suçlardan sorumlu oldukları da dikkate alınarak yargılanmalarının yapılmak suretiyle ayrı ayrı cezalandırılmalarına karar verilmesi ve adli emanette kayıtlı eşyaların dosyada delil olarak saklanmasının kamu adına talep edildi.

“Gizli bilgi ve belge bulundurma davası”

“Gizli bilgi ve belge bulundurma” iddialarına ilişkin İzmir Emniyet Müdürlüğüne 10 Ağustos 2010’da gelen ihbar maili üzerine başlatılan ve aralarında muvazzaf askerlerin de bulunduğu 357 sanık ve üst düzey askeri yetkililer, devletin gizli bilgi ve belgelerini yabancı istihbarat servislerine vermekle suçlanmıştı.

İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesinde 16 Nisan 2013’te görülmeye başlanan dava, 5. Ağır Ceza Mahkemesinde devam etti. 26 Şubat’taki karar duruşmasında, tüm sanıklar hakkında “yüklenen suçun sanıklar tarafından işlenmediğinin sabit olması” sebebiyle esastan beraatine karar verilirken, soruşturma aşamasında görev yapan kamu çalışanları hakkında fezleke hazırlanarak suç duyurusunda bulunuldu.

FETÖ/PDY operasyonu soruşturmasındaki zanlıların, “casusluk” davasında üretilen dijital veriler içerisine, fişledikleri kişilerin isimlerini de koyarak soruşturmaya dahil etmeye çalıştıkları, ayrıca mahkemeye sunulan sahte raporlarla delilleri gerçekmiş gibi göstermeye çalıştıkları tespit edildi.

Zanlıların bunun yanı sıra usulsüz dinleme yaparak elde ettikleri bilgileri, fişledikleri kişilerin görevden ayrılması için iftira ve şantaj aracı olarak kullandıkları da belirlendi.

İzmir merkezli PDY operasyonları

İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, 2015’te FETÖ/PDY yapılanmasına yönelik soruşturmada, örgütün yönlendirmesi ve talimatları doğrultusunda, “İzmir Askeri Casusluk Davası” olarak bilinen davaya ilişkin soruşturma sürecinde, taraflı ve kasıtlı usulsüzlükler yapıldığı, zanlıların kamuoyunda itibarsızlaştırılarak devlet bürokrasisi ve TSK’dan tasfiyesini amaçladıkları yönündeki iddialar üzerine operasyon başlattı.

Bu kapsamda geçen yılın sonunda 2 ayrı operasyonda, eski İzmir Emniyet Müdürü Ali Bilkay, KOM Şube Müdürü Mehmet Ali Şevik, mülkiye müfettişleri Ferda İleri ve Ahmet Kaya’nın da aralarında yer aldığı 25 kişi tutuklandı.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.