Zeytin Dalı’nı Erik Dalına çevirmek isteyenler
Biraz gergin bir insan olsam da hayati bir mesele yokken asla çatışmayı tercih etmem.Bu kaydı düştükten sonra son günlerde yaşadıklarımız üzerine biraz kafa yoralım.
En başta her ne saikle olursa olsun evlatlarımız bir yerde canlarını ortaya koyup çatışıyorsa o vakit bize biraz tevekkül ve itidal gereklidir.Bu işi kendi cesaret edemediğimiz ve asla edemeyeceğimiz bir eylem olarak başkalarının hele de evlatlarımızın canı ve kanı üzerinden pazarlamaya kalkmak ancak pervasızca perde gerisine saklanıp arenada dövüşen glatyatörlerin getireceği galibiyeti sahiplenme ahlaksızlığını netice verir.
Giden can bizim olduğu için her vatandaşın düşüncesini beyan etme hakkı vardır.Başarı yada başarısızlık olarak addedilecek hezimet hali hepimizin geleceğini bağlar.
Her ne olursa olsun bir tehdit algısı bu operasyonu sonuç vermiştir.Bize düşen bu halin hangi hamlelerle memleket topraklarında yaşayanların lehine çevirebiliriz sorusuna cevap aramaktır.
Çöküş sürecinde İttihatçıların yeni bir çıkış olarak İslam birliği yerine Turan birliğini ikame amacıyla ürettikleri siyasetin sonucu olarak kuzeye Türkistan’a yönelip güney ahalimizi özellikle Almanların etki alanına açmaları ile bu gün yaşadıklarımız arasında bir paralellik kurup çözümü ona göre üretmeyi önermek benim için asli bir konudur.Napolyon’a kadar bu bölgeye ilgi duymayan başta İngilizler olmak üzere bir çok milleti sahaya çekmeye yönelik idari hataların sonuçlarını iyi değerlendirilip günümüze ışık tutmalıyız.
Günlük kararlar bu işleri çözmekte ya yetersiz kalır yada bedelini bize çok ağır ödetir.8500 yıllık yazılı tarihi olan bir milletin günü ve geleceği için gazete köşelerinde yazıp çizenler ile TV ekranlarında konuşanlar devlete akıl hocalığı yapıp yön gösteriyorsa bu millete yazık, bu kadar yüzyıl içinde hiç mi adam yetiştiremedik diye hayıflanmamak elde değil.
İsrail ile askeri işbirliğini resmileştiren, bölgede Rusya,İngilteresiz AB ve mezhebi olarak bölgede hak iddia eden İran’a karşılık Evangelistler eli ile bir din savaşı başlatan ABD’nin varlık yokluk savaşına dönüşen bölgesel olaylar yasak savma kabilinden tedbirler ile çözülemez.
Yapılan teknik ve yetersiz dış politikanın neticesi aşırı agresif ve saldırı temelli savunmaya dönüşünce halkında buna hazırlanması gereklidir.Eğer mesele bir iktidar mücadelesine dönüştürülüp Ak Partinin yaptığı gibi yada Kemal Kılıçdaroğlu’nun son kongrede uyguladığı hali ile gelecek tanzimi yapılırsa hatalar büyük olur.
İçeride itibarsızlaştırılan din ve dindara yönelik algı ile yükseltilen milliyetçilik çok ters kutuplara sürüklenme riskimizi artırır.Hain algısı kendini koruma ve var olma algısına dönüşünce toplumun geneli adına söyleyebilirim ki hiçbir unsur var olamaz.
Ergenekon operasyonları ile başlayan ve Kuran kurslarında yapıldığı algısı pekiştirilen sistematik tecavüz olaylarına kadar toplum dizaynı çabalarının içinde yer alıp, bunları deşifre etme vicdani sorumluluğunu duymadan yapılan her hamle ve açıklama güneyimize yığılan dünyanın muazzam güçlerinin elinde vesayet savaşları aracı olmaktan bizi kurtaramaz.
Kazanılacak bir seçim belki bir süre iktidar nimetini ve onun korumacı gücünü onu isteyenlere verebilir ama bu ilanihaye devam etmez.Gerçekçi olmak zorunluluğu her zamankinden daha fazla hissedilmelidir.Bu hal böyle devam ederse benim anladığım Türkiye yetmiş yıldır muhafazakarların ve dindarların yönetimine devri noktasında geliştirilen projeden vaz geçer ve yeni bir iç refleks yeni bir devlet anlayışını doğurur.Belki de doğurdu.