SANDIĞI KURUN, İŞÇİ KARAR VERSİN!
Grev başladı, günler geçiyor.
İzmirli mağdur.
Sokaklar pislik içinde, kreşler kapalı, ulaşım aksıyor.
Ve hâlâ masada bir imza yok.
Ama artık öyle bir noktadayız ki, mesele ne sendikadır ne belediye.
Mesele: Bu halkın ve bu işçinin aklıyla dalga geçilmesidir!
📌 Cemil Tugay dün tarihi bir çağrıda bulundu:
“Yan ödemelerle kafa karıştırmayalım. Net maaş üzerinden konuşalım.” dedi.
Ve teklifini herkesin anlayacağı şekilde açıkladı:
- 👉 Yan ödemelerin tamamını kaldıralım!
- 👉 En düşük net maaş 65.000 TL, en yüksek 80.000 TL!
- 👉 Eylül’de %10 daha zamla bu rakamlar 71.500 TL ile 88.000 TL arasında olacak!
Bu ne demek?
Bugün, ülke genelinde hâlâ 35-40 bin TL bandında maaş alan kamu emekçilerinin neredeyse iki katı ücretin İzmir’de masaya konması demek.
Peki buna rağmen hâlâ ne oluyor?
Sendika temsilcileri çıkıp, belediyeyi yalanlamakla, algı yönetmekle meşgul!
“Yok sayılan” yan ödemeler üzerinden karmaşa yaratıp kendi üyelerinin kafasını bile bulandırıyorlar.
📣 Ama yetti artık!
✅ Buradan çağrımız şudur:
Bırakın sendikayı, bırakın yöneticileri, bırakın masadaki müzakerecilik oyunlarını…
📦 SANDIĞI KURUN!
❓ Bu teklifi kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz?
❓ Bu maaş sizin için yeterli mi, değil mi?
İşçiye soralım, cevabı o versin.
Çünkü bu grevle halkı mağdur eden sendika yöneticileri değil, sahada alın teri döken emekçiler olacak.
Bugün hâlâ bu teklifi “yetersiz” bulup iş bırakma çağrısı yapan varsa, o zaman sormak gerekir:
Ne istiyorsunuz?
100 bin mi? 120 bin mi?
Hangi kamu kurumu bu rakamları veriyor?
Burada mesele emekçinin hakkı değil artık, mesele kontrolü kaybetmemek isteyen sendika ağalığıdır.
📌 Cemil Tugay, “gelin konuşalım, bu parayı vereceğim ama daha fazlası bu şehrin geleceğinden çalmak olur” diyor.
Bu söz, popülizm değil.
Bu söz, halkın hakkını da işçinin hakkını da birlikte savunma iradesidir.
İzmir bu rezilliği hak etmiyor.
İşçi sahipsiz değil.
Ama bu halk da çöp dağlarının arasında kalacak kadar sahipsiz değil!
✅ Sandık konursa gerçek ortaya çıkar.
Oylama yapılırsa sendikanın mı yoksa gerçek işçinin mi konuştuğu anlaşılır.
Bunun adı demokrasi olur.
Bunun adı işçinin iradesine saygı olur.
Ve biz de işte o zaman deriz ki:
Bu şehirde söz emekçinin, bu kentin onuruyla oynayanın değil!