İADELİ TAAHHÜTLÜ İNSANLIK!
Gizem Çetinkol – Gazete Ege/ Günlerdir gündemden düşmeyen konulardan biri olan mültecilerin Dikili’de ‘Geri Kabul Merkezine yerleştirilmesi konusu gittikçe büyüyor. Geçtiğimiz gün Dikili Belediye Başkanı Mustafa Tosun, Muhtarlar ve STK’lar buna karşı olduklarını açıklamışlardı. İzmir Valisi Mustafa Toprak’ta böyle bir merkezin yapılmayacağını vurgulamıştı. Vali Mustafa Toprak konuya ilişkin bir açıklama daha yapmış ve Yunanistan’dan gelecek göçmenlerin, işlemlerinin mümkünse feribot içinde yapılmasının ardından, İzmir’deki geri gönderme merkezine alınacağına işaret etmişti. Vali Toprak, açıklamasında şunları kaydetti:
“İzmir’deki geri kabul ve barınma merkezi 750 kişi kapasiteyle geri gönderme merkezine dönüştürülmüştür. Buradan ülkelerine iade edilmektedir. Yunanistan’dan gelecek Suriyeli mültecilerin sayısı kadar Türkiye’deki kamplardan da aynı sayıda göçmen yurt dışına gönderilecektir. Dolayısıyla Yunanistan’dan gelecek Suriyeli mülteciler İzmir’de kalmayacak, doğrudan sınırdaki çadır kentlere yönlendirilecektir.”
İzmir Valisi Mustafa Toprak’ın açıklamasının ardından CHP İzmir İl Yönetim Kurulu üyesi ve CHP İzmir İl Başkanlığı Mülteci Sorunları Araştırma Komisyonu üyesi Utku Gümrükçü Sosyal Medya’dan konuya ilişkin açıklamalar yaptı ve Vali Mustafa Toprak’a sorular yöneltti. Gümrükçü’nün paylaşımı şöyle;
İADELİ TAAHHÜTLÜ İNSANLIK!
“Mülteci” sorunu sadece kaçak botlara binen insanların yaşadıkları dramlardan ibaret değildir. Uzun bir süredir Türkiye ve dünya kamuoyunda yer bulan “Mülteci” sorununun artık yalnızca günlük tartışmalar üzerinden değil, bilimsel ve derinlemesine ele alınmasının zamanı gelmiştir.
Bu sorunun en büyük sebebi Türkiye’yi yöneten iktidarın, Atatürk’ün ortaya koyduğu “Yurtta barış, dünyada barış” felsefesinden uzaklaşmasıdır. İktidarın yanlış politikaları sonucunda Suriye’deki savaş ve kaos büyümüştür. Milyonlarca insanın vatanından olduğu, zulme uğradığı, hayatını kaybettiği savaşın bir sonucu da bugün tüm dünyayı tehdit etmekte olan terörün büyümesidir.
Sadece ülkemizde kayıt altında 3 milyona yakın sığınmacı yaşarken, halen Suriye sınırları içerisinde zorunlu yer değişikliği yapan 7 milyonun üzerinde insan vardır. Dolayısı ile iç savaş sonucu oluşan göç olgusu halen devam eden bir süreçtir. Ülkemize gelen milyonlarca sığınmacının toplumumuz, ekonomimiz ve devlet sistemimiz üzerinde yarattığı ve yaratacağı etkiler bugüne kadar yeterince konuşulmadı. Gericileşme, işsizlik, çarpık kentleşme gibi sosyo-ekonomik bir çok sorun ile boğuşan ülkemiz ve aydınlarımız giderek artan sayıdaki sığınmacıların sorunlarının çözümünü de derhal gündemine almalıdır. AB ülkelerinde bir yılı aşkın bir süredir yoğun bir şekilde çeşitli boyutları ile tartışılan sığınmacı sorunu ülkemizde ne yazık ki iktidarın AB ile yaptığı “Kayseri pazarlığı” ile gündeme gelmiştir. AB ile iktidarın yaptığı anlaşmaya göre Avrupa’ya Türkiye üzerinden geçtiği tespit edilen sığınmacılar AB yetkili makamlarınca ülkemize geri gönderilecektir. Mülteciler Türkiye’ye adeta iadeli taahhütlü gönderilecektir. Türkiye,önümüzdeki günlerde fiiliyata geçecek bu anlaşmayı ve olası sonuçlarını derinlemesine incelemek ve tartışmak zorundadır.
ANLAŞMA YENİ FELAKETLERİ BERABERİNDE GETİREBİLİR
AB ile yapılan bu anlaşma ile ilgili bazı gerçeklerin altını çizmemiz gerekiyor.
1- 2014 yılında her gece Ege kıyılarından ortalama 3.000 kişi deniz yolu ile karşıya geçmiştir. Anlaşmanın yürürlüğe girmesinin duyurulması ile birlikte kaçakçılık çetelerine operasyon yapılmaya başlanmış “Şu kıyıda bu kadar sayıda insan karşıya geçerken yakalandı” türündeki haberlerin sayısı da olağanüstü bir şekilde artmıştır. Denizlerde yaşamını yitiren insanlar AKP’nin pazarlıkta kullandığı bir unsur mudur? Bugün operasyon yapılan insan kaçakçılığı çetelerine geçmişte göz yumulmuş olabilir mi?
2- 2011 yılında müzakere süreci tamamlanan, 2013 kasımında imza altına alınan, 2014 yılında TBMM tarafından onaylanan “Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması”nın yürürlüğe konması için başlangıçta 3 yıllık bir süre öngörülmüştür. 2017 Ekiminde başlaması gereken anlaşma “Kayseri pazarlığı” sonucunda 1,5 yıl erken başlamıştır. Bu süreyi bürokrasinin ve toplumun hazırlanması ile geçirmesi gereken iktidar nisan ayı itibarıyla geri dönüşlerin başlaması ve yaşanabilecek olumsuzluklarla ilgili herhangi bir önlem almamıştır. Hazırlık yapmamıştır. AKP her zamanki gibi aymazlık içindedir.
3- AB Geri Kabul Anlaşması ile Türkiye’yi “güvenli üçüncü ülke” ilan etmiştir! Başkentinde üst üste terör eylemleri gerçekleşen ve bir çok ülkenin vatandaşlarını uyararak “terk edin” dediği bir ülke nasıl güvenli ilan edilebilir? Türk vatandaşlarını koruyamayan hükümet “mültecileri” nasıl koruyacaktır?
4- Türkiye sınırları içerisine bulunan sığınmacıların barınma, sağlık, eğitim gibi sorunlarına çare bulamamışken, yapılan anlaşma sonucu Avrupa’dan yeni gelecek yüz binlerce sığınmacı için nasıl çare bulacaktır? Geri gönderme süreci nasıl işleyecektir? Yaşanabilecek olası insan hakları ihlallerine nasıl engel olunacaktır?
5- Dikili’nin “Geri Kabul Merkezi” olacağı CHP’li Belediye Başkanımız tarafından gündeme getirilmiştir. Bugün üzülerek görüyoruz ki AB mültecileri Türkiye’ye Dikili üzerinden geri gönderecektir. Bunun yanı sıra İzmir’in ve ülkemizin en önemli turizm merkezlerinden biri olan Çeşme’nin de benzer bir geçiş ve kabul noktası olacağı konuşulmaktadır. Bu kararlar ile AKP tarafından üvey evlat muamelesi yapılan İzmir’e bir darbe daha mı vurulmak istenmektedir?
6- Sayın Vali tarafından yapılan açıklama da Dikili ve Çeşme’de bir kamp kurulmayacağı ifade edilse de iadesi öngörülen mültecilerin sayısı ile ilgili olarak tahminlerin üzerinde bir rakam çıkabilmesi ihtimali her zaman vardır. Binlerce mültecinin valilik tarafından açıklanan şekilde “feribotta kayıt altına alınması” gerçekleşmesi zor bir hayal olarak kalabilir…
O MERKEZ ÇİĞLİ’DE!
7- Sayın Valimizin açıklamasında Geri gönderme merkezi olacak yerin kapasitesi 750 kişi olarak açıklanmıştır. Fakat nedense Valilik bu merkezin konumunu belirtmemiştir. Biz söyleyelim; bu merkez Çiğli ilçemizdedir. Çiğli bu kampa sosyolojik olarak hazır değildir. Kampın hizmete açılması ve sonrasında yaşanabilecek olumsuzluklarla ilgili gerekli önlemler alınmış mıdır?
Böylesine büyük ve çok boyutlu sorunlar kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar ile çözülemez. Sürecin insan hakları temelinde bilimsel, şeffaf ve katılımcı bir şekilde yönetilmesi gerekmektedir.
Suriye iç savaşı sonrasında oluşan göç dalgası ve AB ile imzalanan geri kabul anlaşması sonucunda ortaya çıkan “mülteci sorunu” ülkemizin yakın geleceğini etkileyecek durumdadır. “Mülteci sorunu” en az terör, gericileşme ve ekonomik kriz kadar önemlidir. Geçmişte diğer sorunlarda olduğu gibi gözlerimizi kapatarak, kafamızı kuma gömerek bu sorunu atlatamayız! Cesaret ile masaya yatırıp çözmediğimiz her küçük problem gelecekte başımıza büyük felaketler getirebilir! Aydınlarımız, ilericilerimiz ve demokratlarımız Suriyeli kardeşlerimizi ve bu süreci gericiliğin eline teslim etmemelidir.
Anadolu toprakları, tarihin ilk çağlarından beri çeşitli toplumların göçlerine aşinadır. Bu topraklarda, çeşitli kültürlerin etkileşimi ile oluşan Anadolu Hümanizmasının günümüzdeki temsilcisi Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Yurtiçinde ve tüm dünyada aydınlanmadan, barıştan ve kardeşlikten yana olan tavrımızı Cumhuriyet Halk Partisi olarak sonuna kadar sürdüreceğiz!