Başkan Kocaoğlu, Edremit’te
Bu yıl Sabahattin Ali anısına düzenlenen 2. Edremit Kitap Fuarı kapsamındaki söyleşi etkinliğine katılan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, yerel yönetimlerin kalkınmadaki rolü ve kooperatifçilik alanındaki deneyimlerini anlattı. Engin Akman’ın moderatörlüğünü yaptığı söyleyişi Edremitlilerin yanı sıra, Türkiye’nin birçok kentinden gelen ziyaretçiler de büyük bir ilgiyle dinledi.
2004 yılında göreve geldiğinde, o güne dek Edremit Belediye Başkanı Kamil Saka ile birlikte Türkiye’de çok az sayıda belediye başkanının yasal görevleri dışında kentlerinin kalkınmasına yönelik bir misyon üstlendiğini dile getiren Başkan Kocaoğlu, “Büyük kentler arasında ise bunu ilk biz başlattık” dedi.
BENİM FARKIM BU
Yaşam öyküsünden kesitler de sunan Başkan Aziz Kocaoğlu, “Siyasetçi bir aileden geliyorum. Cumhuriyet Halk Partisi ilçe teşkilatının toplantı odalarında büyüdüm. İlk seçim çalışmama 1954 senesinde 6 yaşındayken oy pusulası dağıtarak başladım. Çocukluğumdan gençliğime kadar süren çiftçilik tecrübem tarıma ve kırsala bakışımı şekillendirdi. Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum ilk günden bu tarafa kentin kalkınmasından, kentlinin refahından, yaşam standardının artmasından kendimi sorumlu hissettim. Benim belediye başkanlığımın diğerlerinden farkı bu. Doğayı, toprağı, suyu koruyarak sürdürülebilir bir kalkınmayı hedef alarak bunu aklın ve bilimin rehberliğinde gerçekleştiriyoruz” diye konuştu.
ÇİFTÇİLİK YAPMAYAN OVA YOLUNU BİLMEZ
14,5 yıllık görev süresi boyunca birçok badireler atlattıklarını ifade eden İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Başkan Aziz Kocaoğlu, “Hiçbirinden şikayetim yok. Bunların hepsi bir tecrübe, bir deneyim. Eğer yaptığınız işe inanıyorsanız, eğer o işi yapacak yüreğiniz varsa, eğer problemli bir işiniz yoksa, gücünüzü hem kendinizden ve ailenizden, hem hemşerilerinizden alıp yolunuza devam ediyorsunuz” dedi.
Başkan Kocaoğlu şöyle devam etti:
“4 milyon 350 bin kişinin sorumluluğunu taşıyorum. Örnek olmak, rol model olmak zorundayım. Herkes kendini bir şekilde nitelendirir. Önemli olan, onun yaşam pratiğinize yansımasıdır. Eğer yansımıyorsa, sizin kendinize yakıştırdığınız sıfatlar sözde kalır. Biz bu anlayışla hareket ediyoruz. Önce arazi yollarının asfaltlanmasıyla işe başladık. Çiftçilik yapmayan bir kişi kışın çamurun, yazın tozun ürünlere ne zarar verdiğini bilemez. Belediyenin diktiği bütün çiçekleri Bayındır Çiçekçilik Kooperatifi’nden, fidanları Ödemiş Fidancılık Kooperatifi’nden aldık. Senede 1 milyon meyve fidanı dağıtıyoruz. Hepsini kooperatiflerden alıyoruz. Urla Bademler Çiçekçilik Kooperatifi’ni ayağa kaldırdık. Bir okul sütü projesi başlattık. Şu anda 1-5 yaş arası 135 bin çocuğa ayda 8 litre sütü tek tek kapılarını çalarak dağıtıyoruz. Tire Süt Kooperatifi’yle yaptığımız bu uygulama, Birleşmiş Milletler tarafından kırsal kalkınma alanında 1. seçildi. Bademli Kooperatifi yine Birleşmiş Milletler tarafından örnek kooperatifçilik uygulaması seçildi. Bütün bunları yaparken sağlıklı bir yol haritası belirledik. Biz aslında 2017 yılına kadar neler yapacağımızı, 2005 yılında hazırladığımız Stratejik Plan’la belirlemiştik. Sadece kırsalda kalmadık, sanayinin gelişmesi için organize sanayi bölgelerinin de altyapısını yaptık. Hizmet sektöründe en büyük fuar alanını, en büyük ve nitelikli konser salonunu yaptık. Anadolu coğrafyasının opera binası olarak projelendirilmiş ilk sanat mekanının temelini atıyoruz. İzmir’in bir fuarcılık geleneği var. Bu gelenek ta 1. İktisat Kongresi’nden bu yana iniş-çıkışlarla devam etmiş. Yeni fuar a lanını yaparak şu anda Türkiye’nin en büyük fuar şirketi olduk. Sadece hizmet sektörüne senede 3 milyar TL’nin üzerinde ciro yaptırıyoruz. Biz fuar etkinliklerinden para kazanmıyoruz ama kentin kazancı bizim fuar alanına yaptığımız harcamadan kat kat fazla.”
GENÇ BEYİNLERİ DEĞERLENDİREMİYORUZ
Dinleyicilerden gelen sorulara da yanıt veren İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki değişim tartışmalarına yönelik soruları ise şöyle yanıtladı:
“Önümüzde yerel seçim var. Genel başkanımızla Cumhurbaşkanı adayımız kol kola girer ve cumhurbaşkanı adayının seçim kampanyasında gösterdiği performanstan yararlanır isek, biz bu yerel seçimleri az yarayla atlatırız. Eğer bu olmazsa, genel seçimin akabinde önümüzde 4,5 sene daha seçim yok. Biz kan kaybederiz diye bir görüşüm var. Ben partiliyim. Şahıslar önemli değil ama potansiyelden de yararlanmak lazım. Bizim sıkıntımız şu; siyasette kimse gelmiyor. Siyasetçi yetişmiyor. Tüm olanaklarımızı eğitime ayırıyoruz ama çocuklarımızı ülkenin geleceğinde söz sahibi yapamıyor, siyasete sokamıyoruz. Burada bir problem var. Kapıyı açmamız lazım. Hiçbir şey bilmiyorsak, Türk Eğitim Vakfı örneği var. Belirli branşlarda her yıl en başarılı 10 çocuğu değerlendiriyor ve yurtdışına yüzde yüz burslu gönderiyorlar. Her meslekten var. Ve sayıları bugün 1000 civarında.. Bu çocuklar dünyayı biliyor. Dünyanın birçok yerinde özel sektörde son derece başarılı işler yapıyor. Hiçbiri devlette çalışmıyor. Bizim bunları neredeyse bulup getirmemiz gerekiyor. Bu çocuklar 40 yaşında ekonomik problemlerini çözüyorlar. Yüksek maaşlar alıyorlar ve çoğu idealist çocuklar. Yani Türkiye’nin dış politikasını da, ekonomini de düzeltecek beyinler var. Ancak bunlarla beraber bir model kurabilir, ülkenin kalkınmasını sağlayabiliriz.”
NEOLİBERAL POLİTİKALAR İFLAS ETTİ
Ülkenin her bölgesi ve kenti için kalkınmada bir yol haritası çizilmesi gerektiğini sözlerine ekleyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu, “Cumhuriyet Halk Partisi mutfağında, örneğin ‘Urfa’da nasıl bir tarım modeli olmalı, Van’da hayvancılık nasıl gelişmeli, Trakya tarımı nasıl kalkınır, neresi sanayi bölgesi, neresi konut bölgesi olmalıdır’ sorularının yanıtlarının ortaya koyulması gerekir. Neoliberal politikalarla Türkiye kalkınamaz. Üretimden kaçıp tüketime meylederek, borçlanarak, satarak hiçbir yere gelemeyiz. Bizim sosyal demokrat ekonomik modelimizi bulup uygulamamız gerekir. Biz niye özelleştirme yaptık? Arazi fiyatının onda birine tesislerimizi yabancılara niye sattık? Evet devlet hantallaştı, politikacı popülist davrandı. Ama bu kuruluşların sadece yüzde 50’lik kısmını satarak, devlette kalan yüzde 50 ile denetleme görevini yapabilirdik. Hem bu kuruluşlar gelişirdi, hem devlet payını alırdı.”