ABDÜLHAMİT SİYASETİNDE İKİNCİ ÇÖKÜŞ
Aslında başlık sizi yanıltmasın, Sultan ll. Abdülhamit kendi döneminde çok önemli yapısal değişimlere imza atmış şahsiyettir.
Ne yazık ki bireysel aklın kollektif akıl üzerine çıkmasının doğal sonucu olarak ortaya çıkan komplikasyon onca iyi çabanın sonuç vermeyip büyük bir yıkılışa neden olmasına yol açmıştır.
Bizim konumuz ise ll. Abdülhamid dönemine atfedilen denge siyasetidir.
Özellikle çok kutsanan Necip Fazıl iddiaları gereği dindar kesimin iliğine kemiğine işleyen kafiri kafire vurdurma siyasetinin çöküşünü izliyoruz.
Eğer bu iddialar gerçekse dış politika son beş on yıldır böyle yönlendiriyor ise sonuç çok vahim.
Belki bir diyet gereği alınan Rus füzeleri işe yarayacağı zamanı bekliyor olabilir ama hemen sınırımızın 50 km ötesinde NATO müttefiklerimiz ABD ve Yunanistan’ın beraber düzenlediği Defender of Europe 2021 tatbikatı ne anlama geliyor.
NATO sınırları Trakya’nın batısına mı çekildi.
Beri taraftan sıcak denizlere inme hayalini biraz da bizim katkımızla gerçekleştiren Rusya’nın ABD ile elele PKK’nin devlet kurma hayalini gerçekleştirmesine ne diyeceğiz.
Tüm bu ve benzerlerini alt alta topladığımızda son 70 yılın kendine milli diyen siyaset anlayışının çöktüğünü görmek bir hayli üzücü.
Ama bence bu beklenen sonuçtu.
Defalarca bu konuyu yazılarımda işledim.
Türkiye’nin kuruluş tarihi itibarıyla özellikle kurucu babaların direktifleri doğrultusunda yapısal muhalefetini oluşturamaması bu sonucu doğurdu.
Seküler dönemde dindarlar bir cennet vadediyordu, şimdi ise sekülerler cenneti vadediyor.
Her iki yerel uygulamalar sonuçta belli kesimlere cehennemi yaşattı.
Oysa dünya siyasi ve ekonomik gelişiminde uhrevi angajmanları devre dışı bırakıp daha akli yöntemlere yöneldi.
Bunun sonucunda gelişimini zirveye taşıyan batı ettiklerinin diyetini de ödeme bahasına dünyanın sıkıntılı ortamlarının sığınağı olma noktasında.
Bizim memlekette bile belli yaş grupları huzuru, güveni ve mutluluğu buralarda bulacağına inanıyor.
Oysa Roma’nın selefi olan Osmanlı’nın yıkılışı dahil olmak üzere emperyallerin önemli bir kısmı kendi sınırlarına çekilip ittifakların şemsiyesi altına sığındı.
Tüm bunlara rağmen denge siyaseti diye bir şeyin olmadığını kavrayamamak hüsrana neden olabilir.
Çin gibi son 30 yılın ekonomik olarak devleştirilen, zihniyet açısından minimal emperyali bile başta Uygurlar olmak üzere güney sınırındakiler ile önemli sorunlar yaşıyor.
Bize gelince, netice de kuruluş itibarı ile kavgalı olduğu batının yanında yer alan inkişafını orada gören bir devletin son on yıldır ani sapmalar göstermesi izahtan vareste kalıyor.
İslam dünyası başta olmak üzere kazanılan tüm sempatiler cazibe merkezi olmaya tahvil edilemediğinden artık bedel ödeme boyutuna geçildiği açık seçik görünüyor.
Ennihaye hükümet eden siyasi anlayış çözümü içe dönerek asli kaynağına yönelmede arıyor.
Ama gözden kaçan milliyetçilik gibi siyasi İslam anlayışının da bu topraklarda geliştiremediği sosyoloji ayaklara dolanmaya başladı.
Bana göre kuşatılmış bir siyaset çözüm üretemez.
Bir kongrede bilinçaltının açığa çıkması hali ile söylenen “ dün yanımızda kimler vardı, bugün kimler var “ cümlesi bile bütünün önemli bir izahı oldu.
Nasıl bir hidayet dün tüm ak dediklerinize kara diyenlerin görüntüde kayıtsız şartsız desteğini izah edebilir.
Geriye kalan tek akıl yolu, adına milli mutabakat da denilebilecek ulusal uzlaşı.
Tercih noktasında bırakılan bireysel akıl asla kollektif olanın üzerine çıkamaz.
Aksi halde umarım bedeli ağır olmaz.