Türkiye’nin de dahil olduğu yeşil kuşak hilalinde Ocak 1978 de başlayıp Şubat 1979 da biten ve komşumuz İran’da tüm hilali ilgilendiren bir devrim yaşandı.
ABD’nin bendesi (uşağı) Pehlevi ailesi tahttan indirildi ve” sürpriiiz” bir anda tüm dengeleri değiştiren adı İslam olan ve Şii itikadını önceleyen devrim gerçekleşti.
Hem de ilk hedefi ABD konsolosluğunun basılması olarak.
Ne kadar masum değil mi?
Şeytana karşı ayaklananlar şeytanın karargahını basıyor.
Tıpkı bir Hollywood casusu filminde olduğu gibi İran casusunun öldürülmesi gündemde ki, beni bir gülme alıyor.
Ölüm üzerinden değil, söylenenler ve yapılanlar üzerinden.
Yıllarca biz de şeriat ithalatçısı potansiyeli ile bu günleri hazırlayanların tehditleri altında 28 Şubat benzeri olaylarla gadre uğrayanları mağdur olmak üzere makro planda sözde tehdidin tadını çıkaranları seyrettik.
ABD bir anda Saddam’ın devrilişine kadar gündemden düştü ve bizimkiler dahil herkes sevimli çocuk olarak onların zenginliğine ve yaşamına imrenerek günler geçirdi.
Bu devrimin arkasına saklananalar Irak, Suriye, Libya, Mısır ve en önemlisi Türkiye’de yapılması gereken tüm ameliyatları yaptılar.
Ha bir de her Allah’ın günü Gazze’de Hamas’ı bahane edip insan kıyımı yapan İsrail var.
Onlar da İran üzerinden oluşturulan Şii kuşatmasını bahane edip varlığını ve hedeflerini gerçekleştirme de çok başarılı oldular.
Ne çare ki Lübnan Hizbullah’ı iç savaş sonrası büyük bir güce sahip olmakla Lübnan’ın koruyucusu oldu ama İsrail ile çatışmada kazandığı zafer görece bir meşruiyeti onlara kazandırdı.
Tabi bu arada ehli sünnet boş duracak değil ya onlara da Selefi İŞİD düştü.
Gel zaman git zaman bizim içimizdekiler de dahil olmak üzere İmam Humeyni’yi Mehdileştirenlerin yanına Selefi Mehdi bekleyicileri de eklenince evlere şenlik ortam oluştu.
Kurt bulanık havayı sever misali bize ait yeraltı kaynaklarına da çökmek için üzerimize üşüşenleri daha sonra yazarım belki.
Siyasete gelince;
Küçük adamların büyük adammış gibi kapalı devre sistemlerine fotoğraf çektirip paylaşmalarını ise bu işi alanını belirleyen bir kısım yırtıcıların çevreye işeyerek yaptığına benzetiyorum.
Oysa genel siyaset ani iniş ve çıkışlarla toplumu tansiyon hastası etti.
Bakınız üfürükten bir kanal üzerinden bile tansiyon nasıl dalgalanıyor.
Bu gittikçe bir taşikardiye dönüşür ve sonunda mevta olan sıradan insanlar olurken kazananlar tansiyonu yükseltenler olur.
Ha bir de siyasete ait olarak hayatı boyunca bir baltaya sap olamayanların tutundukları yere sıkı sıkı yapışıp aleme göz süzmeleri yok mu, evlere şenlik.
Benden yerel siyasette fırıldak çevirenleri yazmamı isteyenlere gelince, kusura bakmayın kalemimin ucu o kadar küçük değil.