KARŞI DEVRİM VE AK PARTİYİ BEKLEYEN GELECEK
Bu satırların yazarı olarak fikri takibe önem verdiğimi okurlarım bilirler. Sabrı zorlayan uzun bir yazı olacak.
2002 Kasım ayında iktidara gelen Ak Partinin Refah Partisinin bir devamı olduğunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Siyasal İslam’ın iki aktörü ve temel prensipler noktasında aynı merkezli siyaset üretenleridir.
Son 70 yılın fikir ve eylem çemberinden geçen İslamcılar belirledikleri ütopyalarına ulaşmak için iki badireli iktidar aşamasını başarıyla atlattılar. İlki her ne kadar 28 Şubat süreci ile başarısız kabul edilse de her ikiside sonuçları itibarıyla başarılı oldu. Bunun en büyük ispatı şehit cenazerleridir.
Ak Partinin ilk yılları olan zaman diliminde özellikle Cumhuriyet mitinglerini en hararetli zamanında seküler ordunun şehidi için Kocatepe camisinde kılınan bir namaz benim hafızamda unutulmaz resimler arasındadır. Cenazeye gelen dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek musalla önünde o kadar yoğun protesto edildi ki korumaları ile beraber koşarak merdivenleri tırmanışı ve camiye sığınması bir utanç vesikası olarak hala gözlerimin önündedir.
Oysa bu gün tüm şehit cenazelerinde Ak Partili siyasetçiler ön safta saf tutar ve fakat kendi hatalarını da barındıran hiçbir olaydan sorumlu tutulmazlar.
İş o kadar ileri gitti ki bir dönem seküler anlayışın temsilcileri Ak Partili siyasetçileri cami avlusundan kovarken şimdi halk CHP ve sair partilere ait çelenkleri avluya sokmayıp siyasetçileri de protesto etmekten geri durmuyor.
Artık dindar ordunun dindar siyasetçileri kabullenmesi gelinen an itibarıyla Siyasal İslam’ın bir başarısıdır.
Başka örneklerde verebiliriz. Bir sendika ve siyasi görüş eli ile yapılan kamu kadrolaşmasını görmemek mümkün değil.
2010 Referandumunun “evet” ile sonuçlanmasıyla başlayan karşı devrim kendi içerisinde bir büyük hesaplaşmaya da neden olmuştur.2007 Cumhuriyet mitingleri ile hükümete koşulsuz destek veren Feytullah Gülen ve şürekası Siyasal İslamcı devrimin başarılı olduğunu görerek el birliği ile bu işi gerçekleştirdikleri Ak Partiye tasfiye anlamında 7 Şubat ,17/25 Aralık ve en sonunda birbirlerine 15 Temmuz ile saldırmış kazanan Ak Parti ve onun dar kadrosu olmuştur.
Şimdilerde içinde bir çok farklı siyasi görüşü barındıran asla homojen olmayan tarikatlar risk alarak Ak Partiye verdikleri açık desteğin bedelini devrim gereği ödemeye başladılar. Artık bir çok tarikat Milli Görüşçü olarak tanımladıkları Siyasal İslam’ın ana kadrosu tarafından kamudan tasfiye edildiklerini korkarak da olsa sağda solda başka argümanlar ile özellikle de yolsuzluk suçlamalarıyla dile getiriyorlar.
Kendi oligarşik ( siyasal gücün birkaç kişiden oluşan küçük bir grubun elinde bulunduğu yönetim biçimi ) bürokratik kadrolarını oluşturan Siyasal İslam halk tarafından da kabullenildiği için gelecekte Türkiye’yi yönetecek kadrolar dindar ve milliyetçi referanslara dayanmak zorunda kalacaklar.
Ak Parti ve Recep Tayyip Erdoğan siyaset sahnesinden çekilseler dahi benzer anlayışlar ülke yönetiminde söz sahibi olacaklar.
Küçük partiler hariç tüm siyasetin önermeleri artık dini ve milli bir tutum sergiliyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi yoktan var edilen devlet önermelerine şimdilerde benzer iddialar ile karşılık veriliyor ve geniş halk kesimleri buna itiraz etmiyor.
Miting propagandalarında bizden önce bunlar yoktu bizden sonra geldi denilerek var olanları dahi kendilerinden sonraya bağlamak karşı devrim gereği cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan devrim propagandalarına benzerlik gösteriyor.
Bir farkla, cumhuriyetin devrimleri gerçekleştirilirken Osmanlı Devletinin çöküşü ile I. Dünya Savaşı ve İstiklal Harbinin travmaları hafızalarda canlı olarak duruyordu. Siyasal İslamcıların en büyük argümanları ise din elden gidiyor söylemi dışında 28 Şubat sürecinin başörtüsü çerçevesinde sembolleşen insanları intihara kadar götüren zulümleriydi.
Ak Partinin gelecek projeksiyonunu yapacak olursak, bu gün görünen ve yakın geçmişte de tahmin edilen şekliyle Ak Parti karşı devrimi gerçekleştirirken inanılmaz ölçüde insan ve ekonomi kaynaklarını telef etti. Yoğun popülist ( halk yağcılığı ) uygulamalar sürekli para kaynağı gerektirdiği için eldeki avuçtakinin dışında sağdan soldan bulunanlar da harcandığından devrim insanların mide duvarına tosladı.
1979 İran İslam Devriminde de olduğu gibi merkezden perifere yani küçük yönetsel kadrolardan taşraya köylere yayılmaya çalıştığı için sonuçları pek parlak olmadı. Hatta Ak Partinin başında olanlar bu gidişattan ürktükleri için eleştirdiler ve devrimin başarısı gereği dışlandılar.
Yada bir başka bakış açısıyla Marksist devrim Rusya tarım toplumunda merkezden perifere gittiği için çabuk yıkıldı. Oysa Çin tarım toplumunda periferden ( çevre ) merkeze geldiği için hala tutunuyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimde periferden merkeze yani tabandan tavana olduğu için hala ciddi savunucuları bulunabiliyor.
Ak Parti sermayesini harcayan iş adamı gibi kendi sonunu kendi hazırladı. Yakın gelecek adına gerçekleştirdiği karşı devrim sonucu bir müddet daha ülkeyi Siyasal İslamın devam ettiricileri yada paydaşları yönetecek. Bir farkla Siyasal İslamı bir mutluluk önermesi olarak savunanlar bu anlamda başarısız oldular ve reddettikleri ne varsa seküler mantıkla kendileri yaşamaya başladılar.
Bu çarpıklık ise farklı bir üçüncü tür karşı devrimi Türkiye’ye dayatacaktır.
Ama olan Türk milliyetçiliğine ve onun savunucularına olacaktır. Ağır travmalar neticesi yakın gelecekte sadece sembolik olarak savunulan ve düşünülen bir kavram olarak Türk Milliyetçiliği ağır hasar görüyor ve görecek.