Kemeraltı esnafından uyarılar

Kemeraltı esnafından uyarılar
  • 14 Ağustos 2018 12:21
  • A+
    A-

Gazete Ege\ Selcan Şerifaki

Baş Optik yıllardır Kemeraltı’ndan alışveriş alışkanlığı olanların bildiği ve İzmir’in değerli bir markası haline gelmiş biz gözlük firması. 1974’te babasından aldığı bayrağı günümüze kadar taşımayı başarmış Necati Ortabaş. İzmir’de ve binlerce dükkanın olduğu Kemeraltı’nda  sektöründe birçok yeniliğin de öncüsü olmuş. Gazete Ege olarak bizi Kemeraltı’ndaki mağazasında ağırlayan Ortabaş, 40 yıllık mesleki tecrübelerini ve Dolar ve Euro’nun yükselmesinin ardından bir esnaf olarak tecrübelerini ve alınması gereken önlemleri paylaştı. İşte, keyifli sohbetten kesitleri sizlerle paylaşıyoruz.

Kaç yıldır bu mesleği yapıyorsunuz? Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Kemeraltı esnafından uyarılar

İzmir Atatürk Lisesi’nde okudum. Fen Fakültesi’ne girdim. 1974’ten bu yana hem okudum hem mesleğimi gözlükçü olarak yaptım. Tabiki babam benim burayı kurmuş. 1952’den beri. Babamda Yüksek Ekonomi Akademisi mezunu. Nedense memuriyet yerine ticareti seçmiş. Biz bu işletmeye geldiğimiz zaman işletmenin ve gözlükçülüğün daha çok başlangıç yıllarıydı. İzmir’de atılım ve yenilik yapmak gerekiyordu. Babam bana devretti. Dolayısıyla hizmet ağırlıklı bir yön, ya da ticaret ağırlıklı bir yön seçmek gerekiyordu. Ben daha çok hizmet ağırlıklıyı seçtim. Çünkü bizim işimiz kişilerin görmesini daha net sağlamak. Bu yüzden kişiler muhafazakardır. Diş hekimini, berberini, gözlükçüsünü ve terzisini değiştirmez. Bunlar kişiler için özeldir. Bu anlamda bu bilinçle yola çıkarak, bizim için müşteri sadakati, müşteri aidetini ön plana çıkararakta, müşteriye hizmet odaklı çalışmaya başladık. Kişiler aldıkları bu üründe önce rahatı sonra görme konforu daha sonra estetiğinin ön planda olması gerekiyor. Sağlık tabanlı ama estetik  gayeli bir iş yapıyoruz. Sağlık olmazsa olmazımız, estetik kişisel ve toplumsal gayeye giriyor. Kişi kendini nasıl ifade etmek istiyorsa o şekilde bir gözlük almak istiyorsa, iş adamıysa kendi sosyal çevresiyle ilgili bir tercih yapıyor. Eğer gen. Bir bireyse güncel daha günün çizgisi olan bir gözlük almak istiyor. Tabi bu gözlüğü alırken de, gözlüğü sağlık çerçevesinde yapmakla mükellefiz. Bu konuda uzun zamandır gayret gösteriyoruz. Hedefimiz iyi bir hizmet veren kuruluş olmak. Tabiki maddi gayeleri herkesin vardır. Ailesini, çoluğunu çocuğunu ve beraber çalıştığı ekip arkadaşlarının maddi sorumluluğunu karşılamak ile bir mecburiyeti vardır. Ama bunu ön plana değil de asıl kişi memnuniyeti ön plana koymak gerekiyor. Bu yüzden uzun zamandır çalışıyoruz. Bu dönem içinde çok değişik şeyler yaptık. Bunların içinde en önemlisi bayan odaklı çalıştık. Hemen hemen İzmir’de bayan çalıştıran ilk üç mağazadan bir tanesiyizdir. Bayanlardan yanayız çünkü kadın elinin değdiği müessese her zaman daha bir ayrıdır. Kadınlar biraz daha detaycı biraz daha olaya pozitif bakıyorlar. Daha sonra eşimde dahil oldu. Eşim ve ben çalışıyoruz. Baş Optik 2018 yılı itibariyle kendisini müşterisinin mutluluğu ile eşdeğerde müşterinin memnuniyeti olduğu bir durumda görmek istiyor. Çünkü gözlükçüler kendi içerisinde ayrılmaya başladı. Bir grup gözlükçü endüstriyel gözlükçü. Bunlar çok şube açıp, sadece ürün satmak. Kimisi de sağlık kurumları çevresinde olup, o hastaneden çıkan, hastayla yaşamını devam ettirmek istiyor. Biz üçüncüyü seçtik ve daha butik olmayı tercih ettik. Butik olmaktan kastımız çok yüksek ürünleri yüksek fiyatlara satmak değil, tam tersi uygun fiyatlı müşterinin memnun olabileceği, sağlık amaçlı kullandığını ön plana koyup bilinçlendirerek satan bir müessese olma peşindeyim. Bunu yapmak içinde çalışıyoruz. Türk ticaret hayatı içerisinde üçüncü nesle dördüncü nesle geçen firmaların sayısının çok az olması Türk ticaret hayatının kısa metrajlı olduğunu gösteriyor.  Bence yüz metreci olmak değil de, maratoncu olması çok daha makul gözüküyor.

Kemeraltı esnafından uyarılar

Türkiye’nin ekonomisini biliyorsunuz. Bu durumu yıllardır Kemeraltı’nda esnaflık yapmış biri olarak, nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durum sizi nasıl etkiler?

Şöyle diyeyim 1976’dan bu yana ticaret hayatının içindeyim. Yaşamım boyunca birçok krizler gördük. Hangi krizde ne şekilde davranmamız gerektiğinin refleksini hem eğitim olarak hem de yaşam tecrübesi içerisinde gördük.  Bu sözünüzün arkasından iki tane şapkadan bakmam gerekiyor. Birinci şapka kendi işletmem adına. İkinci şapka ise, tarihi Kemeraltı açısından bakmam gerekir ki o benim bakmak zorunda olduğum olay. Çünkü bu çarşının derneğinin de ilk fikir babasıyım ve ilk döneminde de başkanlığını yaptım. Müessesem açısından konuşmam gerekirse daha çok gelir giderlerimizi azaltıp, masraflarımızı minimize edip daha az karla fakat bu fiyat artışlarını üreticiye daha az yansıtmak ve paniklememiz gerekiyor. Panikleyip mal fiyatlarını arttırdığınız zaman sonuçta halka bu zincir oluşuyor. Çöküş zinciri oluyor. Fiyatlar artınca dar gelirlinin alım gücü düşüyor. Dar gelirlinin alım gücü azalınca talep azalıyor. Bu sefer işletmelerin ciroları düşüyor. Cirolar düştüğü zaman bu sefer genel giderleri karşılayamaz hale dönüşüyor. Ciddi bir sarmala başlıyor.  Bu sarmalda ekonominin ciddi anlamda çökmesi demektir. Biz orta ve küçük işletme pozisyonundayız. Küçük işletmeler genelde aile tabanlı 10 personel çalıştıran işletmelerdir. Biz ticaret hayatının yapı taşıyızdır. Bu ekonomik buhranlardan en son etkilenen fakat etkilendiğinde de genel  çöküşü ortaya koyan müesseselerdir. Maalesef bizim sattığımız ürünler yurt dışından gelen ürünler. Kendi stokları olan yerlerin ayakta durma ihtimali var. Fakat kredi mal borç eksiği olanlar ciddi bir sıkıntıya düşecekler. Türkiye’de şöyle bir sıkıntı oldu Kobiler vasıtasıyla krediler verildi. Bunu her müessese almak istedi. Alanlar kendilerini mutlu hissediyorlardı. Çok düşük faizle krediler almışlardı. Bunu üretime dayamadılar. Sosyal ihtiyaçları için ev araba aldılar. Bunları ödemeleri, üretime dayalı yatırım yapmadıkları için bunun sıkıntısı yaşayabilirler. Kobilerin daha çok üretmesi ve ucuz iş gücü ile bütünleşip ekonomiyi hareketlendirmesi gerekir. Bu kredilerin ödenmesinde zorluk yaşayacaklar. Ama bunları almayanlar daha dik duracak. Çarşı açısından bakılacaksak, geleneksel ve uzun süredir var olan yerler var. 10 yıllık müessese olması kıstası vardır bizde. 4 bin 600 dükkan var. En az 2 bin 2500 tanesi 5 yıllık müesseseler. Onlar için risk var ortada. Ama eğer sağduyu ayakları yere basarak bu dönemi geçirirlerse, onlarda artık ticaret hayatında kalıcı olacakları ile ilgili bir imtihana girecekler. Krizler yeni değil, eski değil yine olacak. 1980’ler yaşayacağımız gibi bir his var içimde.  Halka etkisi Kasım-  Aralık ayı gibi gelecek. Bayram masrafı gelecek. Okul masrafı gelecek. Akaryakıt gelecek. Bunlar arka arkaya gelince talep azalacak. Talep azalınca cirolar düşecek ve sıkıntı yaşayacağız müşteri bakımında. Geleneksel müşterisi olanlar, Güleryüz gösterenler ayakta kalacak. Fakat müşterileri ile ilişkilerini beşeri olarak geçirenler sadece değil semtlerdeki esnaflarda bu sıkıntıyı yaşayacaklar. Daha alfabenin A’sındayız.

Bu haber ilgini çekebilir ->  Geleceğin yıldızlarından örnek mücadele

Vatandaş ne yapmalı?

Halkın yapması gerekense, tüketicilerin doğru davranması lazım. Onları 3’e ayırmamız gerekiyor. Sabit gelirli olanlar var. Bunlar kimlerdir emekliler, memurlar. Bunların bayramdaki savurgan yaşamlarını azaltmaları gerekiyor. İhtiyacının dışında ürün alımlarını sınırlamaları gerekiyor. Şu anda gördüğümüz su birikintisi dizimize kadar mı? Boyumuzu geçen bir şey mi? Bunu bilemiyoruz. Bir tünelin içindeyiz. Karşımızda bir ışık gözüküyor. Bu tünelin çıkışı mı? Yoksa bizim üstümüze gelen 100 km hızla elen büyük bir tır mı? Tır ise ezip geçecek. Ama karşıdan gelen çıkışsa ders olacak. Politik arena içerisindeki siyasetçilere de bence ders olmalı. Türkiye’deki özellikle ticaret hayatını inşaat sektörü sadece kira ve rantlarla olmadığını, yiyecek ve içecek sektörü ile olmadığını ortaya koymak gerekiyor. Bizim için aslında sektörler yiyecek- içecek sektörü dar gelirlilerle yaşayan bir hale geldi. Özellikle büyük alışveriş merkezlerinde kiraların çok yüksek olması büyük sıkıntı yaratacak. Özellikle daha çok üretime dayalı ve küçük orta ölçekli müesseselere değer verip onları korurlarsa daha ayakları yerine basmış ve sağlam Türk ekonomisi olur. Bu krizden de en çok etkilenecek şehirlerden biri ise bana göre Kayseri, Denizli. Bunlar kendileri üretiyorlar. Bu şehirlerde kredi kullanılmıyor. Kredinin kavramı işini geliştirmek için kullanılır. Bizde ise, krediyi alalım, ev alalım araba alalım. Maalesef üretim amaçlı değil. Bu alışkanlıkların hem vatandaşın hem de politikacıların vazgeçmesi lazım. Şu herkesin kredi kartına 10 lira ucuza aldığı malın 20 lira faizini ödeyeceğinin bilgisini alması gerekiyor. Çünkü kredi kartlarının faiz oranları arttı. Bu faiz oranlarının artması insanları ödenmesi zor bir borç sarmalına doğru götürür. Vatandaşın uyanık olması lazım. Kredi aldığın para 20 bin lira ödediğin para 40 bin lira O aldığın ürün 30 lira ise sen 10 lira zarardasın. Bunun hesabının yapılması lazım. Her ailenin kendisinin ekonomisti olması gerekiyor. Türkiye’de yaşamanın en büyük zorluğu herkes bir ekonomist olması. 80’lerde bu daha fazla gözüküyordu. Şimdi insanlarda siesta kültürü, tatil kültürü, eğlence kültürü şekline giriyor. Kurban Bayramı’nda bütün oteller ful dolu. Bunun ötesinde rakamlar var. İzmirlinin hak etmediği Çeşme’de fiyat artışı var. Bu da fiyat anarşisi var. Ciddi bir artış var. Bunları kullananlarda talep edenlerde ne kadar farklı kesimler olursa olsun. Kendi parasıyla hayatını idame ettirende o parayı doğal olarak gidip orada harcıyor. Bu bayram insanların çok dikkatli olması lazım. Okul masrafları gelecek. Hayat böyle olmayacak. Kara gün gelebilir. Biz şimdiden daha griye çevirmek için olayı insanların önlem alması gerekiyor. İnsanların elinde her şey. Şu an dolar almanın hiçbir anlamı yok. 100 dolar alsan, 10 lira para kazanırsın. Millet gidip kredi kartı ile dolar alıyor. O 20 lira faiz buradan kazanacağın 10 lira için değmez. Düğünlerde altın yerine düğün sahiplerine para taksınlar. Düğün sahibi gidip o altını bozduruyor. O altını bozdurmak yerine ihtiyacı olan alınsın. Lüksten bir süreliğine vazgeçilsin. Toplu taşıma araçlarını kullanmak gerekiyor. Gelecek sene Haziran ayına kadar bu sıkışıklık devam edecek. Pik yaptığı zamanlar ise, Şubat ve Mart ayı olacak. Enflasyon da düşecek. Çünkü kimse bir şey almayacak. Talep olmadığı için düşecek. Ama önemli olan halkın mutlu olması. Halkın ihtiyacı olanı alması. Lüks ve ihtiyacı ayırmaları gerekiyor.

 

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.