“Aşk üstüne bir deneme…”

  • 2 Ekim 2017 11:16
  • A+
    A-

Ciddiye almayın “deneme” sadece… Dene/me diyor zaten…

Daha önce de yazmıştım sanırım bu cümleyi ben aşk üstüne yazamam. Bir türlü beceremiyorum. Hiç mi âşık olmadın be kadın diyorum kendime bazen… Olmuşluğumuz vardır elbette…

Aşka dair en güzel tanım benim için “âşık olmak” değil… “aşka düşmek”tir… Hani şu yavurun “fall in love” dediği şey…

"Aşk üstüne bir deneme..."

Düşülür çünkü olunmaz… Hazır olunur, doktor olunur, eş olunur, anne olunur, başarılı olunur, hasta olunur… Ama aşka düşülür…

Aşk dediğimde aklıma neler geliyor…

Gerçek Aşk?

Platonik Aşk?

Karşılıksız Aşk?

İlk Aşk?

İmkânsız Aşk?

Görünen o ki âşık değilim… Hatta âşık olmamaya çalışmaktan yorgunum…

Aşk konusunda yazmanın âşık olmakla bir alakası var mıdır bilmem… Ama yazamamamın aşkla problemli olmakla var muhtemelen…

Aşkı kişisel olarak duygu – durum bozukluğu olarak algılıyorum ben…

Ne kötü değil mi? Yaştan diyecem ama kendi kendime “biz senin 15 yaşındaki halini de biliriz” diyor içimde bir ses…

 

Aşk obsesyonel bir duygu-durum bozukluğudur.

Kanımca aşk hedefine ulaşılmayı arzulayan bir duygudur. Bu durumda da obsesyona ters bir durum söz konusu olduğunda duygular nefrete, kine, saldırganlığa doğru kayar. Temizlik obsesyonu bulunan birinin evini kirletmeniz durumunda size düşman olacak, nefret edecek, hatta saldırganlaşacaktır. Aşkta da durum aynıdır. Eğer kişi aşkına karşılık bulunmamışsa veyahut terkedilinmişse duygular kötü olacaktır.

Her obsesyon gibi eğer hedefe ulaşılmışsa obsesyon motivasyonunu kaybedecektir. Karşılık bulan aşkların ömrü çok kısadır.

Genelde ölümsüz olarak tanımlanan aşklar platonik aşklardır. Çünkü hedefe ulaşılmamıştır ve yara sürekli olarak kaşınır.

Benim gördüğüm ve hatta bildiğim aşk; “Allahım ya tanışmasaydık?” ile “kahretsin keşke hiç tanışmasaydık” arasında geçip giden şeylerin tümüdür. Ya da; “aradığım her şey sende” güzellemesi ile başlayıp “neden böylesin sen” çemkirmesiyle bitirilen olaylar bütünüdür.

İnsan beyninin yaygın, eskiden kalma ve somut bir hatasıdır aşk. Ama aşka teğet bile geçemeyecek mantık kumkuması/bahtsızlık yumakları yahut aşk mağdurları “aşk yoktur” diye yırtına dursun, aşk vardır; hakikattir…

Bunu öncelikle kendime söylüyorum…

Aşk tragedyalara, kural tanımaz hazlara, kıskançlığa, pişmanlıklara, sanata ve tüketime yarar yüzyıllardır.

 

Elle tutulur değişikliklere yol açar bünyelerde. Karında pırpırlanan kelebekler, midedeki yakıcı boşluk, zarar görmekten alınan tuhaf hazlar bir tarafa, kıskançlık nöbetleri, alışkanlık/huy farklılaştırmaları aşığın yaşamına er geç egemen olur. Kimi tacirlerce de kişi üzerinde aşk sonucu oluşan ve gözlemlenen değişiklikler matah bir durumdan bahseder gibi anlatılır ve abartılır…

Mesela Türklüğünden utanan ünlü dünya düşünürü bir şahıs “aşk bir orospudan bir azize de yaratır, bir azizeden bir orospu da” gibilerinden kallavi bir laf etmiştir…

Oysa marifet bir herif uğruna bir orospuya dönüşmek değildir elbet. Bir kadının içinde orospuluk varsa, anılan mesleği ya da davranışı seçmelidir. “aşığım, ölüyorum, bitiyorum” kabilinden bahanelere meyil etmesi hatadır. Ya da üstün gördüğü bazı değerler için bir azizeymişçesine yaşayabilmelidir paşa gönlü arzu ederse. Yoksa sırf bir adamı elde etmek ya da memnun edebilmek için, olmadığı olmak istemeyeceği kişiliklere bürünmesi izansızlıktır. Erkekler için neden buna benzer şeyler yazmıyoruz ki… Yoksa onlar bizden daha mı gerçek?

Zekâ ve bilgi çoğu konuda işe yaramaz olur aşk söz konusuysa. Kadınlar erkekleri, erkekler kadınları çıkış olarak gördükçe, hayata olan bağları gibi algıladıkça aşk bir trajedi olarak yaşanacak, aşk intiharları sürecek, kıskançlık cinayetleri işlenecektir. Adam, bir kadının daracık omuzlarına yüklerse tüm yaşamın ağırlığını, bir gün boyunun ölçüsünü alır. Kadın, bir adamın sayesinde yeryüzünün güllük gülistanlık olacağına inanırsa, Yavuz Turgul daha çok film çeker ve bize de izlemek düşer. Bir de Halil Sezai gerçeği var tabii memleketimde aşktan isyan eden…

Bu haber ilgini çekebilir ->  Konak’ta iklim değişikliğine iki çalıştay birden

 

Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinin arka planlarında çoğunlukla aşk vardır. İnsanlar, pırasa doğrar gibi kesilir aşk yüzünden… Mantığı, aklı yoktur aşkın. Yazar, çizer, politikacı, manikürcü, akademisyen ya da inşaat işçisi herkes âşık olabilir değmeyecek birine. Bile bile lades demenin tadı başkadır çünkü…

Fakat yaşamın idamesi ve sosyal kurallarla ilgili en temel problemlerin çözümü için karşıdaki insanın bedeninin tek başına yeterli olmadığı anlaşılınca kopar kızılca kıyamet… Aman Allahım “aşk” yetmez olur bir anda…

Oysa maddi manevi birbirini tutacak, sempati ve hoşgörüyle destekleyecek insanlar uzun süre, azapsız beraber olabilir yalnızca… Aşk cümbüşlü ve salya sümük ağlamayı icap ettiren büyük bir fasaryadır… Aşk evliliği falan adam gibi yürümez hiçbir devirde. Aşk dışındaki unsurlar göz ardı edilerek kurulan yuvalar dağılır ya da hayat söndürür, bu muhakkaktır. Çünkü aşk denilen çılgınlık, hem beyin kimyası, hem libidoyla ilgili bir geçici karmaşadır. Obsesyon, duygu-durum bozukluğu, libido karmaşası…

Çok mu ümitsizim?

Aşkın depremli faniliğinden, özveriyle, mantıkla sevginin sağlam gerçekliğine evrilen istisnai birlikteliklerdir asıl sanatı ve anlatıyı hak eden. Yaşamın çok içinde gerçek öykülerdir bunlar…

Gerçek aşk diye anılan aşklar… Şu “gerçek aşk” ta ne ilginç bir tanımlamadır. “gerçek aşka ulaşmak için gerçek aşkın tescillenmiş somut bir örneği olmalıdır, bu örnek olmadığı sürece gerçek aşka ulaşmak na mümkündür” diye düşünülebilir…

Sahi nedir gerçek aşk?

 

Bir adam bir gün bana “sana aşığım” derse aslında bu hakaret gibi bir şeydir benim için…

Çünkü sevgisi, saygısı ve mantığı eksik bir hayranlıktır aşk. O insan kırış kırış bir yağ tulumuna dönüşünce devam edemeyecek bir arzu ve beğeniştir… Oysa kişilikle ilgili o büyük hayranlık, sevgi bambaşkadır. Aykırılığı görüp önemsemek ve tipten şekilden değil davranıştan etkilenmek apayrıdır. Fedakârlıkla desteklenirse ve kişi nankör değilse bir ömür boyu zevkle sürebilir. Hele ki ilişkiye doğadan, sanattan aşk kırıntıları serpiştirircesine, aşksızlığı fark ettirmeyecek samimi sihirler sunulursa… Bu derece ümitsizim yani aşk konusunda… Çünkü aşk yaşamasını beceremediğimiz şeydir…

Velhasılıkelam Bülent Ortaçgil’in de söylediği gibi aşk bir dengesizlik işidir…

Dengeye dönüşendir sevgi…

Yine de aşksız olmaz…

Dediğim gibi Aşk’a dair yazmak benim harcım değil…

Çünkü benim için aşk…

Oscar Wilde’ın “karşılıklı bir yanlış anlamadır” diye cevaplamış olduğu sorunun öznesidir.

HAMİŞ: Çocukça bir inattır aslında aşk az biraz…

Eski ilişkilerden kalmış kalıplaşan yaraların inadına…

Etraftaki örneklerde görülen sahtekârlıkların inadına…

Ömrü ister 9 yıl olsun, ister 16 yıl olsun, kaçsa kaç, ilişkiyle birlikte yıllar geçtikçe değişen insanların inadına,

Her “ilk umut”un “son hayal kırıklığı”na dönüşümü sürecini bilmenin inadına…

Ve en çok da aşkın aslında “hastalıklı bir ruh hali” olduğunu bilmenin inadına…

Her şeyi göze alabilmek…

Ve her şeyi unutarak bir yenisine balıklama dalabilmektir…

"Aşk üstüne bir deneme..."

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.